Vivitar V3000 28-70 Fotohome 100 (bayat film)

Yeğenim vardı yanımda, 4-5 yaşlarında. Normalde yanında sigara içmem ama canım çok sıkkındı. Toptancıdan gelmesi gereken sipariş yine aksamış, alıcılar da tepeme binmeye başlamıştı. Gayri ihtiyari bir halka yaptım dumandan, "bak" dedim "halka." "Onlar halka değil fil!" dedi bir hevesle, çocukça neşesiyle. Vurdum ağzına bir tane, "siktir git lan!" dedim, "zararlı sana bu." Saçma sapan konuşup canımı sıkmıştı iyice. Ağlayarak gitti ablamın yanına.

Üzüldüm sonra kerataya, "gel lan" dedim, çekine çekine geldi. "Oğlum böyle saçma sapan şeyleri hep televizyondan öğreniyorsun değil mi?" diye başlayan bir konuşma hazırlamıştım ki karşımdakinin daha okula bile başlamamış -hoş, başlasa da ne değişecek, onlar da kendi çıkarları doğrultusunda yetiştirmeyecekler miydi çocuğu-, ne verirlerse onu yiyen, ne verirlerse onu giyen, ne verirlerse onu seyreden, kendi zevki, kimliği belirmemiş bir çocuk olduğunun farkına vardım. Onun yerine "bak dayıcım" diye başlayan bir konuşma hazırladım hemen kafamda. Gönlünü almak da kolaydı ufaklığın, hemen gülücükler açmaya başladı yüzünde. Sanki demin tokat atan ben değildim.

Nasıl anlatabilirdim ki beş yaşındaki bir çocuğa; ne kadar masum, ne kadar sevimli olursa olsun, bir reklamın ucu emek sömürüsüne dayanıyor diye. Aynı çileyi benim de çektiğimi, hem kanan, hem kandıran olduğumu. Anlatmadım ben de.

"Sana kitap okuyayım mı?" dedim kucağıma oturtup, hemen kabul etti. Ablam benimle ilgili soru sorduğunda en çok okuduğum kitapları sevdiğini söylüyormuş. Aslında okumuyordum kitap falan. Elimde bir kitap oluyordu tabii ancak aklımdan hikayeler uyduruyordum ona. Çocuk kitaplarının da masum olduğunu düşünmüyordum çünkü, belirli bir kalıba sokmaya çalıştığını biliyordum çocukları. Ben de küresel kalıplardansa benim kalıplarıma girmesini yeğliyor, bencilliğin dibine vuruyordum. Kendimi de; "bencillik sayılmaz ki bu, sonuçta doğru yok, yanlışın da olmadığı gibi. O zaman neden kendi kalıbıma, kendi doğruma sokmuyorum ki yeğenimi" diye düşünerek hep kendi uydurduğum hikayeleri anlattım.

"Ver bakalım kitabı" dedim Ömer'e, her zaman aynı kitabı alıyordum elime, o ise ayırdına varmıyordu oradakileri okumadığımın. "Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde uçsuz bucaksız bir çölde bir çöl faresi yaşarmış..."
dahası...


Her şey normal. Nedir normal? Nasıldır normal? Nasıl normal olur her şey? Nasıl normalleşir? Nelerdir normaller? Et yemek normal midir mesela? Sigara içmek? Alkol almak? Ölmek? Doğmak? Okumak, sıçmak, sevmek, düşünmek, dinlemek? Her şey normal değil mi?

Normal bir şey hayatınıza ne katabilir? Hayatınıza bir şey kattığını hissettiğiniz andan itibaren hala normal denebilir mi? Mucizevi şeyleri dahi normalleştirmek, sıradanlaştırmak, onlara olan değeri azaltır mı?

Güncel konulardan ilerleyelim. Polisin tutumu, insanları öldürmesi, gaza boğması kesinlikle kabul edilemeyecek bir olay. Olağan dışı olan bu olayı şu anda çok da garipseyenimiz kalmadı değil mi? Toplumun tepki göstermesi gereken bir mesele olur, toplum oradadır, polis de. Ve biliriz ki kısa süre sonra polis saldıracak, pervasız bir şekilde gaz savurmaya, basınçlı su sıkmaya, yasal sopasıyla insanlara vurmaya başlayacak. Bu artık normalleşmiştir değil mi? Yani yaptığı her ne kadar olağan dışı olsa da normal olarak kabul etmişizdir artık.

Karşımıza bir karşı cins çıkacak ya da hem cins. Onunla tanışacağız, kalbimiz olduğundan farklı atacak. Olağan dışı hisler besleyeceğiz, aşık olacağız. Normaldir değil mi bu? Durum ne kadar anormalmiş gibi gelse de bize, normaldir birine aşık olmak.

Ana rahminden çıkıp popoya yenen ilk şaplaktan itibaren atmosferde serbest dolaşan oksijen, azot vb bilimum elementleri ciğerimize çekip, kullandıktan sonra karbondiyoksit olarak geri veririz atmosfere. Çok normaldir değil mi bu? Günde ortalama 23000 kez yaptığımız bir şeydir bu.

Sosyolojik açıdan bakalım bir de. Evinde aile bireyleri alkol tüketen bir çocuğun, reşit olduğunda ya da öncesinde alkol alması normaldir değil mi? Aile bireylerince de normaldir. Mutlaka istisnalar olacaktır. Benim demek istediğim; çocuğun alkol alması aile bireylerince normal karşılanır.

Kış, bayrağı bahara devrettiğinde doğa tekrar uyanacak, çiçekler açacak, her yer rengarenk olacak. Çok normal değil mi?

Normal. Her şey normal.

Her şey normalleştikçe hiçbir şeye şaşırmaz hale geliyoruz. Durup bir çiçeği seyretmiyoruz, çayın tadını çıkarmıyoruz, meydanlarda sesimizi yükselttiğimizde gaz kapsülü nereden gelecek diye tetikte bekliyoruz.

Şaşırmıyoruz yahu! Şaşırın lan! Merak edin! Nefesinizi tutun otuz saniye, nefes almanın ne kadar şaşılası bir şey olduğunu farkedin. Tomurcuğundan yeni sıyrılmış bir çiçeği seyredin saatlerce. "Çay işte" deyip geçmeyin, her bir damlasının farkına varın.

Sadece okumak yetmez, sadece bilgilenmek, öğrenmek yetmez. Yani "normal" yöntemlerle öğrenmek yetmez. Şaşırın! Şaşırdıkça merak edersiniz. Merak ettikçe araştırırsınız. Gözlemleyin, deneyimleyin. Her zaman kitaptan öğrenilmez bilgiler. Baktığınız, tattığınız, duyduğunuz, dokunduğunuz, kokladığınız her şeyi merakla yapın, şaşırarak yapın. Hiçbir şeyi normalleştirmeyin!

dahası...


Ayıkken yazdıklarıma bakıyorum da,
Ben seni ayıkken sevmişim.
Ayık kafayla hissetmişim seni,
Tüm bilincimle.
Hayır şu an sarhoş değilim,
Bunun da farkına ayıkken vardım.
Senin farkına vardığım gibi...

Alkol alsam nasıl olurdu acaba diyorum bazen,
Seninle konuşurken, sevişirken...
Bilincimin altı da üstü kadar seviyor mudur seni?

İçmiştim aslında bir kere,
Sümer'le.
Akmıştı bilinçaltım kulaklarımdan,
Seni duymuştum kalabalıkta,
Seni görmüştüm.
Gözlerim de mi içmişti acaba,
Bilinçaltım da mı alkollüydü?

Adını seslenmiştim gördüğüm herkese,
Cevap vermemişlerdi.
Sana koşmuştum sarhoş ayaklarımla,
Onlar da içmişlerdi.

Kolum, bacağım, gözüm, kulağım içmişti.
O kadar sarhoşa katlanamayan bilincim gitmişti,
Uzaklaşmıştı bizden.
Bilinçsizce de sevmiştim ben seni,
Anımsıyorum hayal meyal...

Ben seni her halimle sevmiştim.
Ne halim varsa onunla sevmiştim.
Her halinle sevmiştim.
Herhalde sevmiştim...
dahası...


Blogger tarafından desteklenmektedir.