Rahatsızım!

- Sürdürülebilir yaşamı savunduğunu iddia edip her sene telefonunun modelini yükselten kesimden rahatsızım. Sürdürülebilir bir yaşam asgari düzeyde ihtiyaçlarını karşılama ile mümkündür, sosyal medyadan makale paylaşmak ile değil.

- Saçma sapan sitelerden "organik" ürün alarak sürdürülebilir bir yaşam sürdüğüne inanan insanlardan rahatsızım. Bir kilo domatese 10 lira vermek değildir sürdürülebilir yaşam. Ya da üzerinde Fair Trade, Organic etiketli, bilmem kaç yüz liralık ürünleri almak değildir. Böyle yaparak sadece o pazarın ekmeğine yağ sürmüş oluyorsun, duyarlı olmuyorsun. Kendi ürününü yetiştirmektir sürdürülebilirlik, kendi kıyafetini dikmektir. Görgüsüz bir hipster çakması olmaktan ileri gitmiyorsun bir ürüne organik diye yüzlerce lira dökerek.

- Evde makarna dahi yapmadığı için "çevre dostu" kafelerde 30-40 liraya organik penne arabiata yemek değildir sürdürülebilir yaşam. Üreticisini bildiğin pazar yerlerinden satın aldığın sebzeleri evinde pişirmek, eğer mümkünse o ürünleri kendin üretmektir sürdürülebilir yaşam.

- Vintage shoplardan, nam-ı diğer bit pazarlarından her bulduğunu alıp eşşek yüküyle gardırop düzmek değildir sürdürülebilir yaşam. Kaldı ki o vintage shoplardan 50 liraya aldığın ürünü sahici bit pazarlarına gitsen 3-5 liraya alırsın ama o kadar havalı olmaz değil mi? Yinelemek isterim: İhtiyacını asgari düzeyde tutmaktır sürdürülebilir yaşam, 30 farklı pantolon, 40 farklı gömlek, 100 farklı ayakkabın olması değil. Nereden aldığın hiç önemli değil, ister süper lüks mağazadan, ister vintage shoptan olsun, ihtiyacından fazla ise fazladır, aması yoktur.

- Hayvan haklarına ve sürdürülebilir yaşama inandığından dolayı vegan/vejetaryen olup da bu etiket altında açılmış lokantalara dünyanın parasını bayılmak sürdürülebilir yaşam değildir. Sadece ego tatmini için o beslenme alışkanlığını benimsemekten öteye gitmez. Sermayeye hizmet ettiğiniz sürece sürdürülebilir bir yaşam sürmüş olmazsınız. Bu sermaye sizin karşınıza Mc Donald's olarak da çıkar, vegan lokanta olarak da.

- Sürdürülebilir bir yaşam için mücadele ettiğini iddia edip sabahın ilk ışıklarına kadar bilgisayar başında oturan, kitap okuyan, bir şeyler üreten bir insanı samimi bulmuyorum. Sürdürülebilir bir yaşam için gün ışığından maksimum derecede yararlanmak gerekmektedir. Ve sen sevgili sürdürülebilir yaşam gönüllüsü insan, sabaha kadar oturup akşam üstüne kadar uyuyarak bu nimetten faydalanmıyorsun, üstüne üstlük güneşin olmadığı zaman diliminde, uyuyarak geçirmen gereken süreyi elektrik tüketerek geçiriyorsun. Hani sürdürülebilirlik? "Ama gece uyumayanlar daha zekiymiş." siktir oradan! O da palavra. Sen gecenin bir yarısına kadar feysbukta takılıyorsun, bir şey ürettiğin mi var? Ne zekiliği? Kaldı ki eğer bir şey üreteceksen de gün ışığında üret, saçma sapan şehir efsaneleriyle savunma kendini.

- Küçücük bir buruşukluk, bir karalama olan kağıdı buruşturup atmak da sürdürülebilir yaşama ket vurmaktır. Eldeki imkanları, eldeki malzemeleri azami ölçüde kullanmak, kıyafetlerini ve eşyalarını onarmak, eline geçeni çöpe atmamak hatta mümkünse hiç çöp çıkarmamaktır sürdürülebilir yaşam. Hadi çöp çıkarmadan yaşayamadın diyelim, en azından dönüştürmeye, dönüşüm kutularını kullanmaya özen göster.

Daha yazabileceğim o kadar fazla örnek var ki, yazdıkça sinirlenmeye başladım, gerisini siz doldurun yorumlarla. Yani güzel insan, sen eğer gerçekten sürdürülebilir bir yaşam için çabalamıyorsan saçma sapan bir hipster olup çıkıyorsun, sürdürülebilir bir yaşamı desteklemiyorsun. Şimdiye kadar kimse sana söylemediyse ben söyleyeyim dedim.
dahası...


Rahatsızım...

Sanatın, bilhassa sahne sanatlarının göklere çıkarılmasından rahatsızım. Tiyatrocuların, müzisyenlerin, ressamların insan üstü bireylermiş gibi gösterilmesinden rahatsızım.

Bir tiyatrocu neden su tesisatçısından üstün olmalı ki? Nedir onu ayrı kılan? İkisi de para kazanmak için mesleğini icra eden kişidir en nihayetinde. Yetenek? Tiyatro da, müzik de, su tesisatçılığı da, kaportacılık da öğrenilebilir meslek dallarıdır. Sanata gösterilmesi beklenen saygı, neden bir fırıncıya gösterilmesi beklenmez? Sadece sanat mıdır saygılı davranılması beklenen? Neden pozitif ayrımcılık yapılır sanata?

Neden bir tiyatro gösterisi çıt çıkarılmadan seyredilirken bir grafik tasarımcının kartvizit tasarımına sürekli müdehale edilir? “Sanat toplumu ileriye taşır.” Nah taşır! En azından günümüzde. Bana günümüzde toplumu ileriye taşıma amacı güden bir tane sanatçı gösterin. Ya topluma sanat yapıp pazarını orada arar ya da elitist takılıp kodaman pazarına girer. “Her şey sermaye için”dir yani. Toplum ileriye/geriye gidecekmiş, umrunda olmaz.

“Baban ölmüş olsa bile, cenazeyi kaldırıp sahneye çıkarsın.” Hasiktir oradan! Nedenmiş o? Sanatçı insan değil mi? Neden bir kuyumcu vitrinine “cenaze dolayısıyla kapalıyız” yazabiliyorken sanatçı yazamaz? Toplum geri mi kalır o gün sahne almazsa? Saygınlığı mı yiter sanatçının?

Ayrıca toplumsal bir yasta neden müzisyenler güme gider hep? Hiçbir berber dükkan kapatmazken müzisyen sahne al(a)maz. Müzik sadece vur patlasın, çal oynasın mıdır? E hani toplumu ileriye taşıyordu? Tam da böyle zamanlarda ileriye taşınması gerekmez mi toplumun?

Daha fazla uzatmayayım. Hepimiz insanız, hepimiz bir şekilde karnımızı doyuruyoruz. Bir meslek grubunu göklere çıkarırken diğerini yerin dibine sokmayalım. Bunu bir peyzaj mimarı adayı, müzikle uğraşan, edebiyatla ilgilenen ve bazen de resim karalayan bir birey olarak söylüyorum.

İşini hakkıyla yapan tüm meslek grupları eşit değerde saygıyı hakeder. Kimseyi öbürsüleştirmeyin!

dahası...


Hayat her zaman seçim yapma zorunluluğu mu sunar insana?

- İki gönlün bir olduğunda seyran olan samanlıklar, samanın Bulgaristan'dan ithal edilmeye başlanmasıyla yıkıldı.
- Çeşme başlarında buluşma da yalan artık. Her çeşme başı bir Starbucks, bir Gloria Jean's.
- Dere kenarları artık rekreasyon alanı, akbil basmadan giremezsin!
- Söğütleri hep kesmişler. Şezlonglar, şemsiyeler kiralık.
- Yollar uzun, atlar aç. Ot koymamışlar memlekette.
- "Yola çıkalım desen, yolsuzuz o başka..."
- Eğlence varmış, çalıp söyleyecekmiş insanlar. Giriş ücretine ilk bira dahil! Ala.
- Dünya, ulaşım olanaklarını kullanabilene küçükmüş. Sana, bana 10 km hala uzak.
- Sosyal çevren ya iş arkadaşlarına ya da ev arkadaşlarına indirgenmiş. Arası yok. Arası Türk Lirası.
- Dünyayı değiştirmeye kudreti olanın, ekmek almaya kudreti olmuyor. Ekmek peşinde koşanın ise başka hiçbir şeye...
- Kürkün yemeden sen yiyemezsin. Kürkün doymadan sen doyamazsın!
- Düzen adamı olmadığın sürece düzülmekten keyif almanın yolunu bulmaktan başka çaren yok.
dahası...


Blogger tarafından desteklenmektedir.