Döndüğümden beri namusum gibi koruduğum sakallarıma kıydım bugün. Her bir teli 2 parmak uzunluğuna ulaşmıştı halbuki (parmaklarım kalındır). Sadece top sakal şeklinde bıraktım, favorileri de çeneme dayadım (klasik Bilo). Fena da olmadı aslında, daha zayıf gösterdi. Zaten ezelden beridir (lise bittiğinden, tebdili kıyafeti attığımdan beri) sakalımın olmasının sebebi de budur. Suratım yusyuvarlak ve kilom da normalden fazla olunca çok tombalak bi hal alıyodu. O gün bugündür de çenemde kılım var.

Yine neredeyse geldiğimden beri ilmek ilmek işlediğim dreadlerime de kıydım! Kel ulan kafa, senin neyine dreadlock (rasta)? sadece kafamın arkasına 9-10 kadar iliştirdim. Hem daha düzgün oldu böyle.

Feysbuğumdan 150 kadar kişi sildim. Hala bakınıyorum silinesi insan var mı diye. Eylermlerim sürecek.

Tivitırdan 10 kadar kişiyi takip etmeyi bıraktım.

Kardeşim gerçek hayatta bi paylaşımımız yok, merabamız bile yok nerdeyse, neden ekliyosun? Zamanında sınıf arkadaşımdın, eyvallah. Yakındık o zaman. Şimdi hiç bi mecburiyetimiz kalmadı arkadaş olmamız için. Yani sonradan farkedipte "anaa bilo beni feysbuktan silmiş" gibi tepki veren olursa da gülerim. Ne yani çok mu şaşırdın sanal arkadaşım? Ne gerek var listeni fuzuli kalabalıklaştırmana? Oh böyle ne güzel oldu. Kafa daha rahat. Lazım olanlar kalsın, diğerlerinin hayatlarında ne olup biter hiç umrumda olmaz.

Bi cinnet yetermiş hepsine.

Kafam rahat. Daha iyiyim.
dahası...


İki gündür içim içime sığmıyor. Bir cesaret kafamdaki dreadleri (rasta diye de bilinir) yarısından kestim makasla. Kafama koymuştum artık kendimi rastalamayı. Elime makası alınca artık geri dönüşü kalmamıştı. Kestim. Sırtımın ortasına kadar gelen dreadlerimi yarıya indirdim, omza kadar artık. Beş tane vardı şimdi elimde 10 tane yapılabilecek dread kalmıştı. Ne yapmalı? aldım elime tığımı, önce kendi saçımdan bi tutam alarak işe başladım. Sok-çıkar, sok-çıkar. Oldu. Valla oldu. Ben de şaşırdım ama meğer sadece saçları yuvarlayıp içinden defalarca tığ geçirmekle oluyormuş. Biraz uğraştırıcı bi iş ama yaparsan oluyormuş. Soldaki gibi oldu saç ilk yaptığımda. Uçları boru gibi böyle. Ama oldu, tuttu yani. Eklediğim diğer saçlar gayet sağlam yerine yapışık vaziyette ve en önemlisi rasta vaziyette duruyor. Evin içinde bi aşağı bi yukarı koşturasım geliyor yahu. Nasıl sevindim mutlu oldum anlatamam.

Sonra ertesi gün akşam da aldım elime tığımı uçlarını düzeltmeye karar verdim. O boru gibi olan uç kısımları şimdi sivri sivri duruyor. Daha güzel oldu. kesildiği falan belli değil. Halen de gevşek duran eski dreadlerimi sıkılaştırıyorum. Durmadan elimde tığ, boş kaldıkça sokup çıkarıyorum. Keyifli bi de yapması ya, sadece arkada olduğundan dolayı biraz yorucu eli sürekli arkaya uzandırmaya çalışmak.

Ankara'ya bir varayım alıcam bi kucak saç, geçicem başına kafaya eklemeye devam. Taa ki kafanın hepsi rasta ile örtülene kadar. Tamam kendi saçım olmayacak ama benim saçım çok geç uzuyor, bekleyemem 5 yıl uzatmak için. Bir an önce dreadlemem lazım. Okul dönemim süresince de o şekilde kalacak, sıkılmazsam. Belki farklı bi renge de boyarım belli olmaz. İsteğimin saçlarımın Shikamaru gibi durması. Onun saçlar rasta değil ama bağlama şekli süper. Zaten Naruto'da en sevdiğim karakterdir kendileri.

İşin özü saçlarımda daha fazla dread var artık, hem de bunları büssürü para vermeden hallettim. Ekleyeceğim saçları da aldıktan sonra kafamın hepsi rasta olmuş olacak. Süper olcak süper ^_^

Eğer "ben de istiyom" diyeniniz varsa söyleyin, size de yaparız :) Hayrına hemde :)

dahası...


Hayao Miyazaki. Şimdi size uzuuuun uzun vikipediden kopyalanmış yazısını yapıştırmayacağım, eğer çok merak ediyorsanız Vikipedi 'den girip okuyabilirsiniz. Ben sadece izlediğim birkaç animesini paylaşmak istiyorum sizinle.

Howl'un Yürüyen Şatosu (Howl's Moving Castle, Hauru no Ugoko Şiro)

Solda gördüğünüz karakterler o filmdeki en sevdiklerim. Bir de ateş vardı o da iyidi. İsimlerini şu an çıkaramadım, netten aramaya da üşendim. Filmde bir kızın sıkıntısını çözmek için Howl'un yürüyen şatosuna gitmesi ve orada hizmetçi olarak çalışmaya başlaması anlatılıyor, geri kalan olaylar da bundan sonra gelişiyor zaten. Miyazaki nasıl bir abimizse çözmüş değilim. Bir anime bu kadar detaylı ve ince ince işlenmez. Hem konu hem de görsellik açısından hakkaten 10 numara olmuş film. Mutlaka izlemelisiniz.


Ruhların Kaçışı (Spirtted Away, Sento to Chihiro no Kamikakushi)

Bu filmle oscar almıştır abimiz. Filmin ana karakteri Chihiro, solda gördüğünüz ablamız. Omzundakileri de filmin ortalarında sonuna doğru göreceksiniz söylemem hoş olmaz. Bu filmde de konu, bu güzel kızımız ve ailesinin yeni bir şehre taşınma sırasındaki yoldaki macerasıdır. Yanlış yola girmeleriyle başlar zaten film, geri kalanını varın kendiniz izleyin. Her ne kadar büssürü ödül almış olsa da bu film, bence izlediğim diğer filmleri daha güzeldi. Tabii ki bu da çok güzel ve Miyazaki'nin yaptığını belli eden detaylar yine var ancak ben diğer filmlerini daha çok sevdim.

Komşum Totoro (My Neighbor Totoro, Tonori no Totoro)

Solda gördüğünüz ufaklığın adı Mei ve dünya tatlısı bi kız. Annesi hastanede olduğundan ablası, babası ve o kendi başlarına kalıyorlar. Annesine söz verdiği için de ablasını yormamak üzmemek için diğer çocuklar gibi hiç mızıldanmıyor, düşünce ağlamıyor falan. Bunlar da yeni bir yere taşınıyorlar (sanırım bu Miyazaki üstadın çocukluğunda falan başından taşınma ile ilgili bir olay geçmiş) ve yine tüm hikaye bu yeni taşındıkları yerde geçiyor. O elindeki mısırı da kopardığından beri bırakmadı film sonuna kadar. Allaaam çok tatlı bişey ya bu.

Kayalıktaki Balık Ponyo (Ponyo on the Cliff, Gake no ue no Ponyo)

Bi dünya tatlısı da bu filmde, Ponyo. İnsanın böyle bir tanıdığı olsun istiyor. Kardeşi, kızı, yeğeni bişeyi olsun yani yanaklarını mıncır, akşama kadar oyna falan. Aslen balık olan bu küçük hanım, insan olmak için çok uğraşıyor ve yanındaki Sosuke'yi de ilk gördüğünden beri bırakmıyor. Bu 5 yaşındaki ufaklıkları aralarındaki ve diğer insanlarla olan diyaloglarını bizzat izlemeniz gerekir, ben ne anlatsam boş. Hele ki Ponyo'nun insan olduktan sonraki herşeye şaşırışı ve çok sevmesi (misal ayakları çıktığında ilk sıralar sürekli evin içinde koşuşturması, ilk ramen yiyişi vs) mutlaka izlenmeli hem de tekrar tekrar. ayerim bu ikiliyi de ben.

Fİlmler hakkında inceleme gibi yazı yazmak istemedim, sadece bu filmlerden haberdar etmek istedim sizi. Üstadın daha çok filmi var, ben henüz 4'ünü izleyebildim. Dİğerlerini de en yakın zamanda edinip izlemek isterim. Siz de isteyin, isteyince olur.
dahası...


Blogger tarafından desteklenmektedir.