İslamiyet'e inanan herkes kabul eder ki bu dünya insanları sınamak için yaratılmış ve biz de sınanmak için gönderilmişiz. Başımıza gelen irili ufaklı hoşnutsuzluklar, felaketler, kalp kırıklıkları vs hepsi Allah'a olan güveni tartmak için belli aralıklarla başımıza gelir, bazen bu ödül olarak bile gelir ki aynı metaneti iyilik, hoşluk durumlarında da koruyabilmemizi ölçmek içindir.

İnancı zayıf ya da olmayan birey, en ufağında bile isyan ederken direnci kuvvetli olan, büyük bir felakete kadar dayanır ya da her şeyin üst üste gelmesini bekler isyan etmek için. Sonuç olarak herkesin bir isyan eşiği var, dayanıklı olabilene ne mutlu.

Gelelim bana. Yıllardır en çok üzerime gelen imtihan sorusu parasızlık, ara ara evsizlik, maddi imkansızlıklar. Epey küçük yaşta başladığım bu derse, Çulsuzluk 101, 102, Parasız Hayatta Kalma Sanatı 201, 202, Kaynak Yaratma 301, 302, Parasız Düzen Kurma 401, 402 ve Arzuları Erteleme bitiriş teziyle epey yol katettim. Şu anda Para Bekleme, Para Kazanma konularında master çalışmalarına başladım. Hayatta çektiğimiz ÖSS, LYS, KPSS gibi bu da hiç bitmiyor. İsyan ediyor muyum? Asla! Hatta memnunum bu durumdan. Mükemmel bir ailem, candan dostlarım hatta kedi ve köpeğim var. Onlarla imtihan edilmektense parayla edilmeye razıyım, sıkıntı değil o kadar.

Allah'ım bana karşı imtihanın hep parayla olsun. En çok çalıştığım yer orası, neredeyse tüm soruları biliyorum, gözüm kapalı bile çözerim. Diğer yerlerden gelirse, çalışmadığım kısımlar olduğu için daha zor gelir.

Amin.
dahası...


Burayı ihmal ettim değil mi epeydir? Epeydir de "şunu yapacağım, şu yaptım" diye bir şeyler yazmamıştım, hep deneme ya da kendimce yazılarla arzı endam ettim uzun süredir. Bu sefer yine ilk zamanlardaki yazılarıma dönüp yapacaklarım hakkında yazacağım, baya heves ettim de.

1- Ev taşıyacağım. Bilen bilir, epeydir ev çilem var, şimdi de ev bulduk ancak bir türlü ev sahibiyle anlaşıp da anahtarı alamadık, 1,5 haftadır "ha bugün, ha yarın" diye kaldık kolilerle evde. Çıkabilirsek hem şehre, hem de huzura daha yakın olacağız diye ümit ediyorum.

2- Cuma akşam Amsterdam'a doğru yola çıkıyoruz Talha çocuk'la beraber. Birkaç farklı arkadaş daha olacak, öyle toplu okul gezisi gibi bir şey. Asıl güzel haber orada bekliyor olacak! Alişen orada erasmus yapıyor, Galler'de erasmus yapan canım ciğerim Gizem'e de Amsterdam bileti aldık, hep beraber takılacağız Amsterdam'da. Kesinlikle kek deneyeceğim, parasına göre de diğer mamüllerden tadabiliriz. Bol fotoğraflı gezi temennisiyle.

3- Sadece bir gece kalacağımız için kursağımızda kalabilir bu gezi ancak dönüşte o otobüse Gizem'i de sığdırıp Viyana'ya taşımayı planlıyorum. 12 Nisan'a kadar da Orta Avrupa, biraz doğu falan gezeriz, takılırız, çimlerde yatarız, takılırız. Yani bir araya geldiğimizde bir Avrupa şehrinde yapılabilecek ne varsa zamanın genişliğini kullanarak aheste aheste yapacağız.

4- Başka bir arkadaşın da gezi planı var Doğu Avrupa'ya, Gizem ile iştirak edeceğiz umarım. Budapeşte mi olur, Varşova mı olur, Prag mı olur, neresi olursa artık, paranın yettiği yere kadar.

Gerisi de aynı ya işte, gözlük ve tığlarımı kaybettim, hala bulamıyorum. Saçımı kazıdım, bundan sonra dazlak. Yavaş yavaş arkadaş çevresinde yapılanmaya gidiyoruz. Okula asılmaya başladık. Öyle işte, şimdilik böyle, hayattayım, yaşıyorum, yazıyorum, okuyorum...

*Bu arada Dut hikayesi 70 sayfaya ulaştı ve önü açık, hala devam ediyor. "O neymiş ya?" diyen olur, ilgilenir, okumak isterse ister buradan, ister maille, ister uçan balonla bana ulaşabilir. Hadi bakayım çıtayı yükseltmek için adımları sıklaştırmaya başladık.
dahası...


-Baba pazartesi ödemem gereken birkaç borcum var, var mı para?
-Şu anda metelik yok, bu gün günlerden ne?
-Perşembe.
-Ohoo daha 4 gün varmış, hallederiz.

Arada iki gün daha geçer, cumartesi akşam bu muhabbet tekrar açılır.

-Baba pazartesi bulabilir miyiz para?
-Hele bir pazartesi olsun da.

Pazartesi gelir çatar;

-Baba para?
-Kaça kadar mühlet var?
-Öğleden sonra halletsek iyi olur.
-Tamam daha üç saat var.

Bakmayın öyle dediğine, kendisi de huzursuzdur ama her an bir yerlerden para gelebileceğini bilir.

-Oğlum ne kadar lazımdı?
-1000 lira kadar.
-Sen bankamatiğe geç, 1500 lira hesabına geçecek şimdi.

Mucize gibi! Daha 3 saat önce zırnık yokken "hallederiz, daha 3 saat" var diyen adam gerçekten de hallediyordu. Bundandır herhalde "çıkmayan candan umut kesilmez" atasözünü iliklerime kadar benimseyerek büyüdüm. Şu anda aynı şey başıma geldiğinde "ohoo daha kaç saat var, hallederiz" diyorum ve gerçekten de halloluyor (dersler hariç).

Aynı performansı bu pazartesi de bekliyorum senden baba, sadece vaktinde olsun yeter, yoksa vaadettiklerinin gerçekleşeceğine kuşkum yok.
dahası...




2002 Sing Your Song yarışmasının 3.sü Kafein! Yarışmaya katıldıkları şarkı da buydu. Manga'dan sonra en büyük favorim bunlardı o sıralar. O değil de herkes bir yerlere geldi o yarışmadan, mesela 1. olan 6. Cadde grubu dağılınca Emre Aydın kendisi devam etti, 2. olan Manga aldı yürüdü, o zamanlar yaşı tutmayan TNK genç yetenek olarak ödül aldı ama garibim Kafein bir baltaya sap olamadı, onları da buradan analım istedim :) Bu şarkı beni hep 2002'ye götürür. Dünya Kupası kutlamaları olurdu hep belediyenin önünde, bayrak sallardık biz de. O turnuvada 3. olmuştuk dile kolay! Mohawk saçların Ümit Davala sayesinde meşru olduğu, toplum içine girdiği, saç uzatabilenlerin (okul vs. engeli olmayanlar, genelde Almancılar) İlhan Mansız gibi saçlarla ortalıklarda dolaştığı seneydi. Benim de şehir değiştirip Ankara ile ilk tanıştığım seneydi. Şiirler yazdığım, blok flütümle şarkılar bestelediğim (melodileri hala aklımda, sözler de duruyor. İmkanlar ona yetti, tek müzik enstrümanım ve çalabildiğim oydu. Hor görme! Şu anki tüm nota bilgim o zamanlardan gelir, okul korosundaydım). Bambaşka bir benin doğum senesiydi o sene! Bayram harçlıklarıyla Gökhan Özoğuz'a özenip 5 numaradan biraz uzun saçlarımı kızıla boyadığım seneydi o sene. Sıkıştırmalı küpe bulup bir yerlerden, Tavşanlı'ya çok aykırı gelen "asi genç" pozu takındığım seneydi o sene. Umutların yeşerdiği, mevsimlik çiçekler gibi kısa sürede solduğu seneydi o sene. Milattı o sene, Bilo'nun miladı!

Bir şarkı bir insanı nerelere götürebilirin cevabıydı bu yazı. Basit bir şarkı halbuki, yarıştığı grupların yanına bile yaklaşamayan bir gruptu Kafein ama sırf bunları hatırlattığı için arada bir açar dinlerim, bende yerin ayrıdır!
dahası...


Kredi borçları, Avrupa ekonomik krizi, dış borçlanma, yuro dolar paritesi, askerlik vatan borcu, ev geçindirme, asgari maaş ile çalışma, her gün sabah 9 akşam 5 çalışıp kalan vakitlerde tv ile vakit öldürmek, altın düşükken tasarruf yapmak, maaşı iyi, sigortası olan bir işte çalışmak, bunların hepsi Amerika'nın oyunu, kaliteli(!) tüketim, moda... Ne kadar da olgun, aklı başında, ne dediğini bilen birisinin ağzından çıkan cümleler değil mi?

Rock starlık, karavan ile dünyayı gezmek, iki dönüm arazide sebze yetiştirmek, paraya tamah etmemek, itfaiyeci ya da astronot olmak, sadece kıçınızı örtmek, üşümemek için kıyafet giymek, resim çizerek ya da müzik yaparak hayatını devam ettirmek, bir sirkte hokkabazlık hatta belki aslan terbiyeciliği, otostop çekerek dolaşmak, "yapma demiyorum yap ama hobi olarak yap" denilen şeyleri meslek edinmek, satranç şampiyonluğu... bunlar da ne kadar hayal ürünü geliyor değil mi?

E siz de çocukken bunlardan bir tanesini istemediniz mi? Neden o zamanlar hedefiniz, idealiniz olan şeyler şu anda zırva geliyor? İlk paragraftaki kelimelerin kullanıldığı cümleler neden daha akla yatkın geliyor? Ne değişti hayatınızda? Ha evet, büyüdünüz, ayaklarınız yere basmaya başladı, hayatın gerçeklerini(!) gördünüz. Hayat boyna yular geçirip kıdemce sizden yukarıda olanlara eyvallah demek zaten, haklısınız.

Büyümek, olgunlaşmak hayalleri arkada bırakmak olmamalı. Hayallerin körelmesine büyümek, ideallerden vazgeçmeye olgunlaşmak denmemeli. Sizi hayatta tutacak, mutlu kılacak şeyler ayfon dört değil, son model tablet bilgisayarlar değil, pahalı, markalı pantolonlar değil, şanel elbiseler, dolce gabbana ayakkabılar değil, lüks spor arabalar, zengin muhitte villalar değil, banka hesabınızdaki rakamların basamakları değil, üzerinde devlet başkanlarının, önemli mimari eserlerin basılı olduğu kağıtlar ile kadın satın almak değil. Ne midir? İhtiyaçtan fazlasını tüketmemektir, paylaşmaktır, iyi aile ilişkilerine, sağlam bir kaç dosta, iyi bir eşe sahip olmaktır, yeterli ölçülerde mal mülk sahibi olmaktır, karnının tok olmasıdır, öğrenmektir, bilmektir... Daha nicesidir ama meta hırsı değildir, ihtiyaç fazlasını tüketmek değildir. Zaten bunu sağlayabilene dünya cennet olur.

*Ben de henüz sağlamış değilim.
**Hala olgunlaşmadım, niyetim de yok! Bir ara öyle bir buhran gelmişti ama reddederek kurtuldum o durumdan, daha iyiyim.
dahası...


Blogger tarafından desteklenmektedir.