Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesineydi yaşam hayalim. Tekrar dönüp bakınca gördüm ki Ardıçlar bir yerde, meşeler bir yerde, çamlar bir yerde toplanmış. Benim ise cinsimi belirleyememişler. "Ağacım ben de!" desem de ağaç olmak yetmiyormuş, bir cinsin olması gerekiyormuş diğer ağaçlara katılabilmen için. Meşe; palamutum olmadığından, çam; kozalağım olmadığından, ardıç; yaprağımın farklı olmasından dolayı kabul etmedi yanına. "Orman dediğinde bir sürü farklı ağaç olur, cinse değil ağaç olup olmadığına bakılarak orman olunmaz mı?" diye sordum, güldüler. Ormanın da belli sınırları varmış. Çamlar bir bölgede, meşeler bir bölgede yaşarmış. Bir diğer bölgeye düşen tohumlar ise diğer ağaçlar tarafından yetiştirilerek, kendi bölgesinin ağaçlarına benzetilirmiş. Mutlaka bir cins ağaca benzemek zorundaymış ağaçlar, şahsına münhasır ağaç olmazmış, çeşit olmazmış. Önceki ağaçlardan ne gördülerse o. Böylelikle o ormanın içinde yapayalnız kaldım. Birkaç kuru kütük gözüme çarptı, "bunlar kim?" diye sordum, "hiçbir cinse ayak uydurmayan ağaçlar" dediler. "Keşke" dedim, "keşke daha önce tanışsaydık, kimse arasına katmasa da biz de kendi ormanımızı yaratırdık."


dahası...


Hasan vardı bir aralar Ankara'da, bağlamasında tek teli, çatallı sesi, poşette yarım karpuzu. Daraldığımızda giderdik yanına iki şişe köpek öldüren ile. O çalardı tek telli bağlamasıyla, biz de eşlik ederdik türküye. Söverdi gelenin geçenin gelmişine, geçmişine. 

Samimiydi Hasan, sevdiğini de, sevmediğini de olduğu gibi dile getirirdim, tepesi atarsa söverdi, canı isterse parasını, sigarasını, şa
rabını paylaşırdı. Muhabbetini hiç esirgemezdi. Herkesin yoldaşıydı. Kendi halinde Yüksel'de okulun önünde otururdu. Söylenirdi kendi kendine kimse olmayınca yanında. Birileri varsa da ona anlatırdı derdini.

Birkaç yıl önce Kumrular'da soğuktan donmuş buldular bir kış günü, inanın dedem öldüğünde o kadar üzülmemiştim. Okulun önü Hasan'sızdı artık, benim kadar üzülen özleyen olmuştur mutlaka Hasan'ı. Hasan'ın sağlığında Ankara'da olanların da mutlaka en az bir tane Hasan ile ilgili anısı olmuştur.

Nur içinde yatsın...

*Flört'ün ilk albümünden Onun Adı Hasan şarkısını bulup açın Hasan'ın hatrına, hep bizim Hasan gelir aklıma o şarkıda.
dahası...


Vay efendim Maymunlar 3-5 yaşındaki çocuktan daha zekiymiş, yok efendim yunuslar 2 yaşındaki bebekten daha akıllıymış, bir çok hayvanın zekası insanlarınkine yakınmış vs vs. 

Nasıl karar veriyorsunuz buna? Hayır yani nasıl ölçüyorsunuz bunu? Önüne mantık testi koyarak, IQ testi yaparak hayvan mı sınanır? Neye göre sınıyorsunuz? Sizin çıkardığınız seslere tepki vermeleri mi akıllı yapıyor onları? 

Sen insan sesi çıkarıyorsun, konuşuyorsun falan onlarla, onlar da o komutları yerine getiriyor. Mesela sen "yat" diyorsun köpek yatıyor. Bu mudur zeka?

Şimdi tutup köpeğin teki bizi zeka testine soksa geri zekalının önde gideni çıkarız o vakit. Hiç bir komutunu anlamayız. "Hav" der mesela bakarız bön bön. Nerede kaldı zeka?

Bir maymun mesela, bizi bir teste soksa, hangi ağaç yuva yapmak için uygun diye, apışır kalırız. Hangi meyve yenir, hangi hayvan zararlıdır, düşmanın hangi hareketi tehdit yaratır bilemeyiz.

Hayvanları bari rahat bırakın, sizin standartlarınıza uydurmaya çalışmayın. Zaten tüm insanları aynılaştırdınız, hayvanlar eksik kalsın. Bırakın doğaları neyse onu yaşasınlar, varsın biz onları geri zekalı sanalım.
dahası...


Yaklaşık üç yıldır nadasta olan bir birey olarak artık işin başa düştüğünün farkına vardım.

Şöyle başlayalım; 25 yaşını doldurmak üzere olan biriyim, ne uzunum ne bodur, fazladan kilolarım da var, saçlar hafif seyrek, bolca sakal, bir o kadar da kıl. Ortalama/vasat arasında gidip gelen dış görünüşüm var. Çok beğendiğim de olur kendimi, neyse. Kumarım yok, içkim var. O da epey azaldı son zamanlarda, bırakmayı bile düşünüyorum. Hovardalığım şimdiye kadar kayıtlara geçmemiştir. Sigara tüketiyorum - bir hayli -. Anasının kuzusu, arkadaş canlısı, fazlasıyla geçimli biriyim.

Çevremde ve dünyada olan olaylara ilgiliyim, kayıtlıyım, imkanım el verdiğince aktivistim (önceden daha faaldim ama hala tepki verilmesi gereken yerlerde bulunurum). Hayvanseverim, haklarını savunurum, et tüketmem, kısmi vejetaryenim yani (aslına bakarsan sadece balık -onu da nadiren-, yumurta ve süt ürünleri tüketiyorum ama şartlar olgunlaşınca vegan olmayı bile kafama koydum), bizimle birlikte yaşayan iki kedimiz var. 

Sanata, tasarıma, müziğe fazlasıyla ilgiliyim. Vurmalı çalgılar ile haşır neşirim nicedir. Ağız arpında oldukça iyiyim, ney üflemeyi hala geliştirme aşamasındayım. Yıllarca üniversitede tasarım dersi aldım, bunu okuduğum alana dökemesem de işlediğim tişörtlerde geliştirdim. Evet el işlemeli tişört koleksiyonum var, hepsini kendim yaptım ve arkadaşlara bolca hediye ettim. Zamanında enstrüman eğitimleri dışında desen ve solfej eğitimleri de aldım, kısa süreliydi ama verimli oldu. Dreadlock (rasta) yapabilme yetim var. Müzik olarak da alışılagelmiş basit ritimlerle yapılan müziklerden ziyade prograsif, saykodelik, deneysel müzikleri dinlemeyi tercih ederim, bunun yanı sıra caz, post rock, blues da sevdiğim türler arasında yer alır. Yabancı grup/müzisyenlerden ziyade Türk grup/müzisyenleri takip ederim, Cenk Taner'e kurban olurum, Gevende'ye biterim.

İyi yemek yaparım. Yemeyi, yedirmeyi severim. Kek, pasta işlerinin duayeniyim. Bulaşıkları başkası yıkadığı sürece her türlü yemeği yaparım. Suşi ustası sayılırım, aynı zamanda Türk ve Japon mutfağından, kendi deneysel lezzetlerime kadar bir çok çeşitte yemek sunabilirim. Yanımdaki canlı ya da cansız herhangi bir varlığa sarılmadan uyuyamam.

Anadilim dışında İngilizce ve Almanca biliyorum, Japonca'yı ise hala ilerletme yolundayım. Basit gündelik şeyler dışında Japoncada yetkin değilim. 2,5 yıl yurtdışı tecrübem var, Avrupa'da 2,5 yıl yaşadım ve birkaç ülke gezdim, farklı kültürler ile aşinayım. 

Cnbc-e dizilerinin hiç birini izlemem, vakit kaybı olarak görürüm (kişisel görüşüm), onun yerine anime izlerim, daha besleyici, daha gerçek (yine kişisel görüşüm). Çok fazla film izlemezdim ama son 1-2 yılda izlemediğim kadar film izledim, dağarcığım fena değil film konusunda. Çerez filmlerden ziyade "sonu mal eden" film kategorilerini severim. Olağan Şüpheliler, Akıl Oyunları, Kimlik vs gibi. Kitap kurdu değilim ancak yine de azımsanmayacak kadar okurum. 

Cambazlığa ilgiliydim (siz jonglörlük olarak da bilirsiniz) artık eskisi kadar değilim ama hala elime üç tane elma, portakal, domates aldığımda en azından biraz çevirmeden masaya koymam. Elim boş kaldıkça yoyo çeviririm. Sadece aşağı at, geri al değil, orta/üst hareketlere kadar bir çok ip üzerinde hareket yapabilirim yoyo ile. 

Sportif bir adam değilim ki gözle de görülür bu ama aikidoda 6. kyu insanım ve ilk fırsatta devamını getireceğim. Dans etmesini beceremem fakat rock'n roll dans dersi almaya niyetim var. Futboldan anlamam, sadece TKİ Tavşanlı Linyit Spor'u takip ederim, dolayısı ile de PTT 1. Lig'i. Yalnız halı saha maçlarında da iyi kurtarışları olan bir kaleciyimdir. 

Rahatına düşkün biri değilim (nonconformist), nereye koysan rahatlıkla uyurum. Festival düşkünüyüm, konser bağımlısıyım. Tatil olarak apart ya da otelden ziyade çadırlı kampı tercih ederim. Denize düşkünlüğüm sıfırdır, ormana ise hayli fazla.Doğa aşığıyımdır. Tembel ve üşengeç biriyim ama meraklı olduğum şeyler uğruna yılmadan, yorulmadan mücadele ederim.

Hayalleri, idealleri olan bir birey olarak sıradanlıktan tiksinirim. Zor yol bile olsa sıra dışı ise o yolu tercih ederim. Her şeyin doğalından yanayım, iş bu yüzden parfüm, deodorant bile sevmem (kendi kokum olmamasından mütevellit. Hayır koktuğum falan yok, sık yapılan banyo o kimyasallara ihtiyaç duydurmayacaktır).

Giyim kuşam olarak da hiç bir moda akımına uymam, modaya inanmam, pahalı markalara tamah etmem, bilakis reddederim. İkinci el kıyafet, el örgüsü kazak/hırka başlıca giyim kuşam kaynaklarımdır. Şahsına münhasır bir giyim tarzım vardır, sıradanlığı bu alanda da reddederim (tabii ki herkesle aynı olabilecek bir çok kıyafetim var ancak özen gösterdiğimde kendim gibi giyinirim). Kol saatim çocukluğumdan beri olmadı, cep saati kullanırım. Faal kullandığım 4 farklı cep saatim var. 

Tasavvufa ilgiliyim, günümüz kulaktan dolma, hiç bir temele dayanmayan, hurafe islamiyeti reddederim, bizzat kitaplardan okuyup araştırırım. Hacı, hoca, cemaat tayfasına saygım yoktur (%99'luk kısmına, neyse o kısım çetrefilli, uzun uzun yazılmalı/konuşulmalı hakkında). 

Arkadaşlarım, şimdiye kadar çok şeyi borçlu olduğum kişilerdir ve kıymetlilerimdir. Onlara olan minnet borcumdan dolayı değildir bu ilişki ve sevgim. Şahıslarını, özlerini, kendilerini çok severim. En yakın arkadaşım da babam ve kardeşimdir. Aile ilişkilerim ise veli-evlat ilişkisinden ziyade ev arkadaşı, yoldaş, kanka gibi prensipleri temel alır. 

Sosyal biriyim, kolay kaynaşırım. Çok farklı ortamlarda, çok farklı dostluklarım vardır. Evsizinden öğrencisine, tikisinden punkuna, şarapçısından dincisine, iş adamından profesörüne kadar geniş bir yelpazede arkadaşlarım var. Uydurmuyorum. Sıkça otostop çekerim, bu sosyalliğimi burada sıkça kullanırım (2 kez 1000km üstü otostop deneyimim var, ülke değiştirmişliğim falan)

İkili ilişkilerimde ise şefkatli bir insanım. Hiçbir şey için zorlamam sevdiceğimi, bu da çok kez ilgisizlik olarak adledilir. Nasıl bir ilişki kuruyorlarsa kafalarında artık, anlamış değilim. 29 Ekim doğum tarihimden ötürü seçme şansım olmaksızın akrep burcuyum ancak bu burcun getirmiş olduğu kıskançlık olgusu sevgililerime yansımaz. Kıskançlığın güven eksikliğinden kaynakladığını savunurum. Odunluk ve romantizmi bir arada barındırırım. Libidom epey yüksek olmasına rağmen doğru zamanı her zaman beklerim, karşı tarafı darlamam. Sevgilimle aynı zamanda kanka olma çabam olmuştur her zaman, işte o zaman ilişkinin çok daha verimli yürüyeceğini düşünürüm. Referanslarım sağlamdır, eski sevgililerimi arayabilirsiniz, biri hariç hepsi "iyi çocuktur, güzel sever" diyeceğine kalıbımı basarım (o diğeriyle olmadık bir zamanda ayrılmıştık o yüzden nefret eder benden). Gerçekten de güzel severim. Uğruna masal yazarım, gecenin bir yarısı elinden tutup yıldız seyretmeye götürürüm, çiçek derlerim, makyajını yaparım, sevebileceği bir elbise için saatlerce mağaza gezerim, uykusu tutmazsa gece kalkar kek yaparım, uyurken sabaha kadar onu izlerim, sarılır uyurum, halinden anlarım vs.

Daha fazla hakkımda bilgi edinmek isteyen olursa blogtaki diğer yazılardan seçmece okuyabilir. 

Şimdi bu kadar şeyi neden mi yazdım? Dediğim gibi 3 yıldır nadasta olan biriyim ve ben de sevmek, sevilmek istiyorum. Talip var mı?

Özetle; yufka yürekli, kel, göbekli bir insanım.

Reklamları izlediniz...
dahası...


Blogger tarafından desteklenmektedir.