Geldiğimden beri evde sürekli böyle bir çekişme var. Kediyi boş bulan hemen kucağına alıp mıncıklamak istiyor. Hatta bir gün bu ilginin üzerine geçen diyalogta anne ve babamızın olası ayrılmalarında bizden ziyade kedinin velayeti için kavga etme olasılığının daha yüksek olduğu kanaatine vardık.

Ama nasıl olmasın ki arkadaş, kedileri oldum olası severdim ama bu bambaşka. Ev içinde koşuşturmacaları, anneme örgü ördürmemesi, ne zaman mutfak tarafına geçsek avaz avaz bağırması, bizden önce kapıya koşması, kendini yalayıp temizledikten sonra sıranın sana gelip zımpara gibi diliyle tertemiz yapması seni, kanepeye uzandığında gelip koluna uzanıp patilerini yüzüne dayayıp uyuması, evdeki kelebek ve çekirgeleri kovalaması, dışarıdan eve geldiğimizde kapının önünde esneyerek bizi karşılaması vs.

İşte bu sebeplerden ötürü Duman Hanım hep el üstünde tutuluyor. Zaten tutulmasa bile arsız çenesiyle herşeyi yaptırıyor. Bu sözü geçen hanım uykusu geldiğinde sürekli sevgili velilerimizin odasını mesken tutuyor. Ne zaman esnemeye başlasa ve evin anne ya da babası uyuyorsa hemen yanlarına kıvrılıyor ve bir süre sonra pozisyon değişikliklerinde yer değiştire değiştire en son komidinde alıyor soluğu ya da annemle sırt sırta vermiş bir şekilde uyuyorlar. Bendeniz ise tam bu vakitleri kolluyorum, ortalık sakinlemiş, herkes uykuya dalmış, dünyadan bir haber. Sinsice odalarına dalıp hanım kızımızı kaptığım gibi hoop bizim odaya. Zaten uyku sersemi anlamıyor. Yatağa atınca kendini hemen koluma uzanıp mırlamaya başlıyor. İşte o mırıltı bana resmen ninni. Huzur kaplıyor resmen içimi. Yaklaşık aynı vakitte uykuya dalıyoruz. Tamam ben çok deli uyuyan biriyim, bu yüzden her sabah bizim kızı yatağın farklı bölgelerinde buluyorum. Uyandığımı farkedince önce oynamaya çalışıyor, kalkmaya niyetimiz yoksa da tekrar gelip başını çeneme sürterek atıyor kendini yanıma. Tekrar bir mırıltı tufanı, ardından temiz bir uyku.

Böyle işte Duman Hanım'a olan sevdamız. Bir arkadaşımın fotoğraf yorumunda "aa ne güzel, senin mi köpek?" sorusuna "hayır, bizimle yaşıyor" demesi çok hoşuma gitmişti aynı şekilde hiç bir zaman sahibi olmadı Duman Hanım'ın, bizimle yaşıyor ^^

Bak işte bu da uyurken çekilmiş bir pozu, çok tatlı dimi >.<



dahası...


Hiç birimizin işine gelmeyen şeylerden bahsedeceğim bu sefer. Hani üzümünü yiyip bağını sormadığımız olgular. Buraya yolu düşen internet gezginlerinin bir çoğunun öğrenci olduğunu varsayıyorum. Ve yine pek çoğunun geçimini ailesinden karşıladığını düşünüyorum. İllaki aranızda ekmeğini taştan çıkarıp okuyanlar ya da ev geçindirenler vardır, onları bu yazının dışında tutuyorum.

Şimdi böyle bir girişten sonra gelecek yazıyı merak ediyorsanız satırları aşındırmaya devam edin ancak keyfinizi yerine getirecek bir yazı olmayacak. Şimdi efendim dediğim gibi ben de tüm nafakasını ailesinden karşılayan bir öğrenciyim. Kaldı ki bizimkilerin gösterdiği müsama belki biraz daha fazladır zira yedi yıldır üniversite sıralarında dirsek çürütmekteyim. Kolay değil bunun beş yılını özel bir üniversitede geçirdim. Pahada oldukça ağırdı. Bunun yanında bir buçuk yıldır da yurtdışında eğitimimi sürdürüyorum ve önümde 3-4 yıl daha var. Tabii ki imkanı olan hemen her aile aynısını yapardı, ben baba olduğumda yine aynısını yapacağım orası ayrı konu. Lakin benim ailem imkanları sınırsız ya da çok bol olan bir aile değil. Bir çok şeyinden ödün vererek bunu gerçekleştirdi.

Şimdi gelelim asıl konuya. Ben demiyorum ki bu kadar sıkıntıya girilecekse okunmasın. Bilakis okunsun. Sadece varmak istediğim nokta bunların farkında olarak okunsun. Bir gün İzmir'de arkadaşımla muhabbet ederken bir cümle kurmuştu, hala aklımda, "ev kiranı ailen veriyor, okul harcın, kitap paran, yeme içme hatta içtiğin alkolün bile parasını ailen veriyor. Bunun yanında senin ne geçim derdini ne de başka birşeyi düşünmene gerek var. Tek yapman gereken adam gibi gidip derslerine girmen, başarılı olman". İşte işin özeti.

Yani gerçekten "vay efendim hoca bana taktı, kafam dolu ders çalışamıyorum, ders çalışmak istemiyorum, bugün dışarı çıkalım, hadi okulu asalım" demeden önce ailenizin yeri gelip "çocuğa para gönderemedik, idare edebilir mi acaba?" diye uykusuz geçirdiği geceleri düşünün. Yaptığı işin yanında ek iş yaparak ya da yaptığı işi insanüstü bir çaba ile yerine getirdiğini düşünün ve tek yapmanız gerekenin bir saat daha fazla ders çalışmak olduğunu tekrar gözden geçirin. Çok basit, tek yapmanız gereken empati kurup eve harcanan para kadar (faturalar, kiralar, erzak vs) sırf siz daha iyi içki alın, sağa sola pahalı telefonlarınızla hava atın, mekanlarda marka kotunuzla caka satın ve arada bir okula uğrayıp hiç bir sınavı veremeyin diye size ayırıyorlar. Oysa sadece kısa bir süreliğine, mesela birkaç günlüğüne ailenizin yaptığı işin başına geçmeyi deneyin. Tamam memuriyet falan ayrı ama ticaret ya da esnafı-lık yapıyorsa bir deneyin. Sadece kasaya geçip gelenle ilgilenin demiyorum, tamamen işi sırtlanın. Toptancısı, vergi memuru falanı filanı işte. Okumanın daha kolay olduğunun farkına varırsınız. Kıymetini bilin, hem ailenizin hem okulunuzun.

İşte yine Bilo tarafından kesilmiş bir ahkamla karşınızdaydım efendim, eleştirilere açığım her daim ^^
dahası...


Öncelikle şu bilgileri sunayım size, biraz sıkıcı gelebilir. Ben de kopyala yapıştır yapacağım zaten. Bunlar 7 çakranın nasıl açılacağını anlatan kısa özet. Aynısı Son Hava Bükücü çizgi dizisinde de anlatılmıştı, inanmamıştım bu kadar basit anlatılabileceğine ama öyleymiş. Altta da vidyosu var. Buyrun bakalım.

1. çakra cesaret çakrası: (omurganın dibinde kök çakra):Bu çakrayı korkular tıkar.açmak için korkularınızı imajine edip onların dereyi tıkıyan bir taş yığını olduğunu düşünün.sonra korkularınızı kabullenin ve kabullendikçe taşların küçük parçalara ayrıldığını düşünün sonrasımda kabullendiğiniz korkularınızı derenin akışına bırakın ve zihninizden çıkarın

2. çakra zevk çakrası: (göbek altındaki çakra):Bu çakrayı suçluluk duygusu tıkar.açmak için suçluluk duygusuduyduğunuz olaylar hatırlayın daha sonra onları kabullenin ve kabullendikçe taşların ufalanıp derenin akmaya devam ettiğini düşünün. sonra kendinizi bağışlayın ve suçluluk duygusunu aklınızdan atın

3. çakra irade gücü çakrası: (güneş sinirağında):Bu çakrayı utanç tıkar.utanç içinde olduğunuz anılarınızı hatırlayın ve onları kabullenin kabullendikçe taşların ufalanıp derenin aktığını imajine edin.sonra utandığın anıları aklınızdan uzaklaştırın

4. çakra sevgi çakrası: (göğüsün ortasındaki kalp çakrası):Bu çakrayı üzüntü keder tıkar.üzüntü keder yaşadığınız anıları imajine edin ve kabullenin kabullendikçe taşların parçalanıp derenin akmaya devam ettiğini düşünün.sonra üzüntüyü kederi aklınızdan uzaklaştırın

5. çakra gerçeklik çakrası: (boğaz merkezindeki çakra):Bu çakrayı kendinize söylediğiniz yalanlar tıkar.kendinize söylediğiniz yalanları hatırlayın ve bunları kabullenin kabullendikçe taşların ufalanıp derenin aktığını imajine edin.daha sonra kendinize söylediğiniz yalanları aklınızdan uzaklaştırın.

6. çakra çakranın adını hatırlamıyorum ama 3.göz olarak bilinir: (iki kaşın ortasındadır): Bu çakrayı yanılgılar tıkar.Örneğin: beyazlar zencilerden üstündür.bu bir yanılgıdır çünkü zenciler ve beyazlar eşittirler.Bu yanılgıların yanlış olduğunu kabullenin kabullendikçe taşların parçalanıp derenin akmaya devam ettiğini düşünün.daha sonra hepsini aklınızdan çıkarın

7. çakra düşünce çakrası: (başın tepesinde bulunan taç çakra):Bu çakrayı dünyevi bağlantılar tıkar.Dünyevi bağlantılar kişiyi bulunduğu dünyaya bağladığı şeylerdir.örneğin anne kardeş sevgili.bunları yavaş yavaş unutun aklınızdan uçup gitmesine izin verin onlar uzaklaştıkça taşların parçalanıp derenin akmaya devam ettiğini imajine edin.sonra aklınızdan atın.


Bu da vidyo, daha basit anlatılmış hali. Bu arada yukarıdaki yazı alıntıdır.

dahası...


Blogger tarafından desteklenmektedir.