Ortada kutlanacak, sağa sola para saçacak, pahalı hediyeler almayı gerektirecek bir durum yok.
İnsanlar, kendinize gelin!
Çılgınlar gibi dağıtacak bir durum da yok.
Çaresiz gibi 01.01.2013 - 00:00'ı umutla beklemeniz de anlamsız.
Yeni bir başlangıç? Pehh, isteseydiniz o başlangıcı dün de yapabilirdiniz, geçen hafta da.
Yeni yıl size altın tepside bir şeyler sunmayacak, hayatınızı birden bire değiştirmeyecek.
Bu kadar aciz misiniz?
Tüm bu değişiklikleri yapacak olan kendinizsiniz, unutmayın bunu.
Diyete başlamak için pazartesiyi bekleyen, para biriktirmek için aybaşını bekleyen insanlardan hiçbir farkınız yok.
Neyse yine de kırmayayım hevesinizi, siz takılın ama güzel şeyler olmasını yeni yıldan beklemeyin, kendiniz yapın. Bu kadar da sorumluluktan kaçılmaz canım!

Bu arada iyi ki bitti 2012, hiç sevmemiştim zaten.
dahası...


İki gün önce size "n'aber?" diye sormuştum. Bana böle bir soru sorulduğunda "normal" diye yanıtlıyorum. Normal, çünkü anlatmaya değer hiç bir şeyim yok. Kötüye giden bir şeyim yok, iyiye giden de. Her şey normal. Gelelim aslında o soruyu neden sorduğuma.

Farkında mısın bilmiyorum ama hiçbirimiz birbirimizin hatrını içten sormuyoruz. Zorunluluk gibi soruyoruz sadece "nasılsın?" diye. Dolayısıyla yanıt da "iyi" sadece geçiştirilmek için sarfedilmiş bir cümle oluyor. Üstelemiyoruz, üstelenmesin de zaten. Anlatılmak istense anlatılırdı, şayet gerçekten cevabı merak edilip sorulsaydı.

Genelde bu hatır sorma işlemi en kısa zamanda atlatılmak istenir ki asıl mevzuya gelinsin. Çoğunlukla karşı tarafın cevabını duymayız bile, o sıra kendi anlatacağımız şeye odaklanmışızdır, lafa nasıl gireceğimizi kurgularız. Ve sanki atlı kovalıyor gibi, "iyi" yanıtını aldığımız an kendi derdimizi/sevincimizi paylaşmaya başlarız. Ya da karşı tarafın anlatacağı şeyi merakla bekleriz.

İşte bu yüzden sormuştum, "gerçekten nasılsınız?" diye. Size içten sorulmasa bile kendiniz kendinize içten bir şekilde sorun bunu. Görünüşe göre hiçbirimiz, diğerinin çok da umrunda değiliz, siz kendinizin umrunda olun.
dahası...


Nasılsınız? Hayır, ciddi anlamda nasılsınız? Nasıl hissediyorsunuz? Keyfiniz nasıl? 
Size en son kim gerçekten hatrınızı sordu? Ben soruyorum. Gerçekten nasılsınız? "İyidir" deyip geçiştirmeyin, çok basit olan bu soruya ilk kez düşünerek cevap verin. Buraya cevap vermeseniz bile kendinize verin. Sadece bir anlığına durup, başka hiçbir şey düşünmeden bunu bir düşünün.  
Kendinize sorun.

"Nasılım?"
dahası...


Yazıma öncelikle özür dileyerek başlıyorum. Çekiliş biteli iki gün oldu ancak ben internet dışındaki yaşamımdan dolayı sonucu buraya yazamadım, bağışlayın. Öncelikle kazananı açıklayayım; Cessie! Sevgili Cessie, adresini yufkayureklikelgobekli@gmail.com adresine yollarsan en kısa zamanda kitabını kargoya vereceğim, güle güle oku, bakarsın içine de bir şey iliştiririm. Çekilişi nasıl gerçekleştirdiğim ise işte bu görüntüde, kesinlikle adil davrandığımdan şüpheniz olmasın.

Şimdi de gelelim kayıtlara. İlk olarak ağız kopuzu/ağız arpı ile kayıt yapmıştım, feysbuğa yükledim ancak içime sinmeyince üzerinde durmadım. Şu anda en temiz elimde bir cajon (kahon) kaydı var, düzenlemesini yeni bitirdiğim. O da mükemmel denecek kadar olmadı ama iş görür. O kaydı feysbuğa yükledim ancak Atakan feysbuk kullanmadığından ona bilâre ileteceğim, talep etmesi durumunda. Umarım o da en kısa zamanda gitar kayıtlarını halleder.

Dediğim gibi cajon kayıtlarını isteyen var ise yukarıda yazmış olduğum maile taleplerini dile getirebilir, kaydı eleştirebilir, her türlü görüş ve sorusunu iletebilir.

Neyse, Cessie'yi tekrar kutluyorum, projeyle ilgilenen herkesi de biraz daha hareketlenmeye davet ediyorum.

Sevgilerimle.

ps: Shirin Serkan Abi seni unutmadım, kaydını da dinledim, en yakın zamanda sana da mail yoluyla ulaşacağım. Yoğundum da bu sıralar.
dahası...


Ben daha vidyoyu henüz izledim ve sonunda sosyal medyada dönen geyiği anlayabildim. Özetle vidyoda kadının teki gelip Okan Bayülgen sigara içtiği için uyarıyor, rahatsız olduğunu beyan ediyor, Okan Bayülgen de onu faşistlikle itham ediyor, yetmeyip birkaç farklı hakaretle de destekliyor. Eğer izlemeye üşenirseniz olay bundan ibaret.

Yuğtup yorumlarında da insanların ortak bir paydada buluşamadıkları ortada. Olayı türban meselesine bile bağlamışlar ki zaten canım ülkemde ufacık bir hadise bile mutlaka bir ucundan laikler ile türbanlıları karşı karşıya getirmeye yetiyor, misal lastik patlasın.

Şimdi de ben kendi fikrimi dile getireyim; Kadının orada yaptığı şey yersizdi. Şöyle yersiz, sigarayı söndürmesini isterkenki dayandığı sebep oldukça saçma, dolayısıyla karşısındaki laf cambazı birine karşı çenede yenileceği aşikâr. "Ben rahatsız oluyorum" kadar saçma bir sebeple sigarayı söndürtmek istemesi gerçekten akla yatkın bir şey değil ve hatta Okan Bayülgen'i bir noktada haklı bile çıkarır. Yaptığı faşistlik olarak bile algılanabilir. Çünkü çoğulcu düşünüp, sadece yasak olduğu için karşı gelmesi saçma ya da sigara düşmanıymışçasına yaklaşması. Evet bu faşistliktir. Bir insana "sigara iç" diye baskı yapmak nasıl faşistlikse, "içme" diye baskı yapmak da aynı ölçüde faşistliktir. Kişiyi kendinden başkası düşünemez, zarar ise kendine zarar. Ama kapalı alanda sigara içmek?

Gelelim madalyonun diğer yüzüne. Evet ben de sigara tüketen bir insanım ve hayli içerim. Bırakın kapalı alanı, açık alanda yanımda etkilenebilecek bir canlı varken kesinlikle söndürürüm. Evde çocuk varsa sigara yakmam, kedi rahatsız oluyor diye keyfi gelip de yanımdan gidene kadar sigara içmem vs. Şimdi kapalı alanda sigara içmeme yasağı neden kondu sizce? İçmeyen insanlar rahatsız olmasınlar diye, değil mi? E sadece bir kişinin içtiği sigara, o kadar büyük bir anfide kimi rahatsız edebilir? Belki en yakındaki kişileri ancak sanırım Okan Bayülgen'in kavrayamadığı ve ablamızın eksik kaldığı nokta, eğer bir kişi sigara içebiliyorsa diğerleri de içebilir. Yaptırım herkese aynı olmalıdır. Konuşmacılar sigara içebilir, diğerleri içemez diye bir ibare olduğunu düşünmüyorum. Doğal olarak eğer sigara içme hakkı veriliyorsa Okan Bayülgen'e diğerleri de içebilir ve bu gerçekten insanları rahatsız etmeye yetecek ölçüde sigara dumanı çıkarmaya yetecektir. Her şeyi bilen abimiz(!) bu konuda neden bu kadarını düşünemedi ona şaşıyorum. Neden içilmemesi gerektiğini pek tabii bildiğini varsayıyorum.

Anarşizm "kimse sikimde değil lan! Ben bildiğimi okurum" değildir. Bireyselciliktir ancak başka kimseye zarar vermeyecek şekildedir. Ayrıca hatasının sonradan farkına varmış olacak ki sigarasını içmeye devam etmedi ve bilmiyorum halk arasında çok yaygın mıdır "lafı saksağana siktirerek" mevzudan uzaklaşmış, olayı nükleer atıklara kadar taşımıştır Okan Abimiz.

Demem o ki; abla kendini biraz daha düzgün savunsaydı, Abi'nin diyecek tek kelimesi olmazdı. O konuda abla tamamen haksız ve faşistçe düşünerek davranmıştır ancak Okan Bayülgen'in yaptığı küstahlık ve ağır ithamları ise kesinlikle bir insana karşı sarf edilmemesi gereken kaldı ki bu konuda hiç edilmemesi gereken cümlelerdi, yakışmadı.

Merak edenleriniz vidyoyu buradan izleyebilir. İnternete düşmesi üç ay öncesine dayanıyor ancak Kemal Ekşioğlu daha geçen hafta paylaştığı için gündeme tekrar geldi sanırım.

Bu arada politik yazmadım, sadece iki taraftan da bakarak düşündüm olaya.

dahası...



Anlaşıldı, saygıdeğer blogçuların ilgisini başka bir şekilde çekemeyeceğim, ben de çekiliş yapmaya karar verdim. Zaten çekiliş dediğin bloga ya da başka bir şeye dikkat çekmek için yapılmaz mı? Neyse. Çekilişin sonunda kazanana John C. Parkin'in S*ktir Et kitabını göndereceğim. Son katılım 24.12.12

Şimdi şartlarımı sıralıyorum;

1- Şu kaydı okumanız: Bloggerlar Çalıyor! Müzik Yapalım!
2- Kaydın altına olumlu/olumsuz görüş bildirmeniz, ilgilenirseniz, yer almak isterseniz yapmanız gerekenler zaten yazıyor. Çekilişe hak kazanmak istiyorsanız linkteki kayda yorum yapmanız gerekiyor ve "ben istiyorum kitabı, ben de geldim, bana ver bana" vb yorumları kaale almayacağımı belirtmek isterim, sadece orada yazan konu ile ilgili bir görüş belirtmenizi rica ediyorum. 
3- "Yok efendim bize yetmez, fazladan katılım şansı istiyoruz" diyorsanız aşağıdaki HTML kodunu kopyalayıp (HTML/JavaScript olarak) sayfanızda münasip bir yere yerleştirmeniz size +3 katılım sağlayacaktır.

Hepsi bu, teşekkür ederim.

Sevgilerimle

HTML/JavaScript Kodu:



dahası...


Müzik mi yapsak blog ahalisi? Blogçular toplanıp herbir şeyi yapıyorlar da neden müzik yapamasınlar? Tabi ilgili herkesi bir araya toplamak zor olur ancak ne bileyim şey olabilir mesela herkes ilgilendiği enstrümanla belirli bir şarkıyı çalar mesela, kaydeder. Sonra bu kayıtların hepsi ortak bir havuzda toplanır, profesyonel olmayan bir derleme/miksleme aşamasından sonra ortaya çok güzel bir şey çıkabilir. Maksat ortaya çok profesyonel bir şey çıkarmak değil, beraber çalıp söylemek. Doğa İçin Çal gibi bir şey olur, çok da güzel olur bence. Vurmalılar, yaylılar, telliler, üflemeliler, tuşlular, vokaller falan derken hepimiz aynı metronomdan çalarsak tutar bence mixleme aşamasında. Biraz uğraşırsak olur bence. Ben biraz Adobe Audition kullanabiliyorum, mixleme aşamasında bir yardımım dokunabilir.

 Düşünsenize tüm enstrümanları birbirine katarak harika şeyler çıkarabiliriz. 10 kişi gitar çalsın, 25 kişi piyano çalsın şeklinde değil de olabildiğince enstrüman zenginliğini kullanarak mucizeler yaratabiliriz ve bu bildiğin örnek bir çalışma olur, ne kadar çok katılımcı sağlanırsa.

 Koşul ise koşul olmaması. İlgilenen olursa buranın altına yorum yaparak hangi enstrümanla katılmak istediğinizi yazarsınız, sonra koordinasyon işini bir şekilde çözeriz. Her türlü çalgının başımızın üstünde yeri var, hadi bir yerinden başlayalım, var mısınız?

 Önemli bir diğer açıklama ise çaldığınız çalgıda profesyonel olmanız gerekmiyor, hatta olmasanız daha iyi, eğlenmek için yapıyoruz, kimse kasılsın, "ay ben o kadar iyi değilim" demesin, ustalar kalfalara çemkirmesin, maksat ortak bir şey yapmak olsun.

 "Ben varım" diyenler beri gelsin. Alnımızın akıyla çıkarsak bu işten, daha sonra yine aynı prensiple kısa film de yapabiliriz. Benimki sadece ufuk açmak, hadi görelim elleri!

Her türlü fikir, öneri ve görüşlere açığım.

Feysbuk Topluluğu
dahası...



- Merhabalar.
- Merhaba.
- Size birkaç sorum olacaktı.
- Tabii ki, buyrun.
- Mesleğiniz nedir?
- Meslek derken?
- Yani ne iş ile iştigalsiniz? Profesyonel olarak yaptığınız şey nedir?
- Ha o mu? Ben severim.
- ...
- ...
- Severim derken?
- Profesyonel olarak severim. Mesafeler boyunca, yıllar boyunca, umutlar boyunca severim.
- O..oldu, teşekkürler.
- Ben teşekkür ederim.
dahası...



Vikipedi açıklaması: Teremin ilk elektronik ve çalarken temas gerekmeyen müzik aletidir. İsmini mucidi olan rus Profesör Leon Theremin den alır, 1928 de mucidi tarafından patenti de alınmıştır. Orijinal adı Termenvox veya Aetherphone dur, daha sonra ingilizceleşerek zamanla Theremin adını almıştır. Kontrolü iki metal anten arasında sağlanır, bu antenler aleti çalan kişinin ellerinin pozisyonunu algılarlar. Bir el ile titreşim dalgaları gönderilir diğer el ile de sesin şiddeti ayarlanır. Teremin ürkütücü sesler ile birleşik bir alettir. Elektrik sinyalleri Teremin uzerinde büyütülür ve bağlı olan hoparlörlere gönderilir. Teremin sanat müziklerinde ve rock gibi popüler müziklerde de kullanılır. Türkiye'de aktif olarak Dinar Bandosu, Softa, Baba Zula gibi gruplar kullanır. Kendinizin bile evde yapabileceğiniz basitlikte bir cihaz olup, internette tüm şemaları ve gerekli malzeme listesi mevcuttur. Arz ederim.

Theremin Nasıl Yapılır?


 
dahası...


       

İspanya'da Universitat Pompeu Fabra'da icat edilmiş. Yuvarlak, dokunmatik bir masa üzerine koyduğunuz tangibles denen o kare taşlara belli looplar yüklü ve masaya koyduğunuz anda çalmaya başlıyor. Sesin titreşimiyle, loopun hızıyla, ses düzeyiyle oynayıp ve birden fazla taş ile kombinasyonlar, ses çeşitliliği yarattığınız bir müzik enstrümanı. Björk aracılığıyla tanıdık bu enstrümanı, o konserlerde kullanmaya başladı, sonra bi Türk adam da çalmıştı bi programda vs. 


dahası...


Blogger tarafından desteklenmektedir.