Hanginiz sormuştunuz Talha nasıl biridir diye? Nacizane açıklamayı deneyeyim. Aslında maddeler halinde gidersek biraz daha akıcı olur gibi geldi.
- Eğlencelidir. Arkadaş ortamlarında muhabbete katılıp, yerinde esprilerle eğlenceye eğlence katar.
- Sıkıcıdır. Saatlerce tek kelime etmeden oturur, sorarsın cevap vermez, eğlenmediği gibi, eğlenmene de mani olur.
- Hayat doludur. Yerinde duramaz, sürekli güler, bir şeyler anlatır, sürekli bir şeyler yapmaya hazırdır.
- Ölüden farksızdır. Hareket etmeden yatağında saatlerce, günlerce oturabilir.
- Sosyaldir. Sokaktan eve gelmez, birkaç gün eve uğramaz, hemen her arkadaşına vakit ayırır.
- Asosyaldir. Yaptığı en büyük iletişim feysbuk üzerinden insanlarla muhabbet etmektir, klavye delikanlısıdır.
- Yumuşak başlıdır. Affeder, hoş görür, unutur, lafını etmez, tartışmaz, sabreder.
- Atarlıdır. Köpürür, taviz vermez, alttan almaz, ses yükseltir, sinirlenir, tahammül etmez.
- Ağırbaşlıdır. Kocaman adammış gibi seni dinler, kendince fikir/çözüm üretir, taşkınlık yapmaz.
- Laylaylomdur. Dans eder mesela, kimse yokmuş gibi içinden geldiğince. Çocuklaşır, laf söz dinlemez, şımarır.
- İffetlidir. Durması gereken yeri bilir, mesafesini koyar, elde edilmez.
- Hafif meşreptir. Kolay elde edilir, kolay kandırılır, çabuk unutur.
- Melankoliktir. Her şeyden bir acı çıkartır, hep olumsuz taraflarını görür, kendini üzmesini bilir.
- Optimisttir. Her şeyi olurundan düşünür, olumlu planlar yapar, iyi düşünür, iyi olsun diye.
- Süslüdür. Koku sürmeden dışarı çıkmaz, evden ayrılmadan 3-4 bilemedin 5-6 kez kıyafet değiştirir, her birini ayrı ayrı dener.
- Pasaklıdır. Günlerce hiç çıkarmadan aynı kıyafetlerle dolaşır, üzerine ne bulursa onu geçirir.
- Çalışkandır. Saatlerce oturur ders çalışır. Yolda sokakta giderken merak ettiği kelimelerin anlamlarına bakar.
- Tembeldir. Buraya ne için geldiğini unutur, dersten çok başka her şeye kafa yorar.
- Plan yapar, yapılan plana uyar, yalnız takılır, arkadaşsız adım atmaz.
- 5 ocak 91'de Ankara'da doğmuştur, aslen Niğde'lidir.
- Düz lise mezunu, ailenin en küçük bireyidir. 2 ablası 1 abisi var, yaşça epey büyük.
- Griyi, sisi, yağmuru sever, güneşe alerjisi vardır, polene de o yüzden yazın gündüz dolaşmayı sevmez.
- Nike Air mi neydi işte o ayakkabıyı sever en çok.
- Saçına takıntılıdır sadece ara makası kullandırtır.
- Tertipli düzenlidir, dağınıktır.
- Chill out dinler en çok, rap de sever.
- Kediden köpekten korkar, yaklaşamaz.
- İyi yemek yapar.
- Yıllardır mızıka öğrenmeye niyetli şekilde dolanıyor ama hala öğrenmedi. Evde üç tane mızıkası var.
- Bonkördür, nesi varsa paylaşır.
- Zamanında futbol oynamış, lisanslı, hala en iyi yaptığı spor futbol.
- Bisikletinin adı Rıza.
- Acımasızdır, yufka yüreklidir.
- Gevezedir susmaz, sessizdir ağzını bıçak açmaz.
- Japon sever, Amelie sever, zippo sever, Vikipedia sever.
- Kahve sever ama şekerli, sütlü.
- Lastefem sever, Flunk sever, Adele falan da.
- Yumurtanın beyaz ve sarısı karışmadıysa/çırpılmadıysa yemez.
- Poster sever, her yere bir şeyler asası gelir ama denk getiremez.
- Galatasaraylıdır ve futbolla çok ilgilidir, baya baya tarihini bilir yani. Diğer sporlarla da ilgilidir tabi.
- Hep bir pro fotoğraf makinesi olsun ister, fotoğraf çekmek ister.
- Eski sevgililerinden biri buna rap şarkı yapmış, maysipeyse koymuş.
- Saçları geçen sene uzundu, İlhan Mansız'ın İlhan Mansız olduğu zamanlardaki gibi saçı vardı.
- Viyana'ya geldiğinden beri başardığı en büyük şeylerden birisi de sanırım otostopla Dortmund'a varmaktı.
- Alamayacağı pahalılıkta kıyafetler beğenir, dener sonra üzülerek yerine koyar.
- Sürekli telefon faturası öder, ay sonunu getiremeyen memur gibidir.
- Naruto'nun hepsini izlemese de benden daha fazla vakıftır konuya.
- Anime sever.
- Kafayı koyar koymaz uyur.
- Al topuklu beyaz sever. Kuzeylileri özellikle.

Şimdilik aklıma gelenler. Yardımcı oldu mu? Ben de öyle düşünmüştüm.
dahası...


Yirmi dört yıldır soluk alıyorum. Bu yirmi dört yılın hatırladığım kısımlarının büyük bir kısmı bir takım sıkıntılar içinde geçti, maddi manevi. Yani ne bileyim uzun bir oh çekecek kadar rahat etmedim sanırım. Yiyecek yemek, yatacak yatak, konuşacak arkadaş, yaslanacağım omuz, umut, sevgi, inanç vs. bunların hepsini aynı anda kaybettiğim zamanlar da oldu parça parça yoksun olduğum vakitler de. Şüphesiz dağına göre kar yağar ancak o benim azami miktarım idi. Neden mi böyle bir giriş yaptım? Şöyle, ben ömrümde hiç mutsuz olmadım! Çok kaybettim, bir çok şeyden yoksun kaldım ama hiç mutsuz olmadım. Sinirim bozuldu, moralim bozuldu, umutsuzdum, öfkeliydim, keyifsizdim ama mutsuz değildim. Terk edildim üzüldüm, mutsuz olmadım. Festivale gidemedim keyfim kaçtı, mutsuz olmadım. Sınavdan kaldım moralim bozuldu, mutsuz olmadım. Güneş batmaya başlayınca yatacak yer, yiyecek yemek kaygım vardı, kaygılıydım, mutsuz değildim. Mekanlara gittim, insanlar bir şeyler tüketirken parasızlıktan "tokum" dedim neşem kaçtı, mutsuz değildim. 
          Ankara'ya ilk geldim, arkadaşsız idim, huzursuz idim, canım sıkılıyordu. Müzik dinledim günlerce odamdan çıkmayarak. Pencereden koşuşturan çocukları izledim, mutsuz değildim.
          Kardeşimi koparıp aldılar yanımdan, eksiktim, üzgündüm, mutsuz değildim. 
          Yakın arkadaşlarımdan koptum, her şeyden ayrıldım, kimsem yoktu şaşkındım, heyecanlıydım, özlem doluydum ama mutsuz değildim. 
          Okuluma devam edemedim, hiç bir şey yapamadım ben de aldım elime bir değnek, yanıma bir köpek, cebime litrelik kola adım adım gezdim Beytepe Kampüsü'nü. Adım adım. Kendi okuluma zaten gitmek istemiyordum ben de bir yolunu bulup Hacettepe'ye giriyor, işi/dersi olmayan birine rastlayana kadar elimde değnek, yanımda köpek geziyordum. Çok canım sıkkındı, üzgündüm, bunalıyordum, delirmiştim ama mutsuz değildim. Aynen soldaki gibiydim.
          Gelelim sadede. Ufacık bir şeyde mutsuzum demeden önce bir kere daha düşünün, ya da iki, bilemedin üç yüz beş yüz kez düşünün. Mutsuz değilsiniz! Olmamalısınız! Mutsuzluk o kadar basite alınacak, ufacık bir şeyde kaçacak, bir gülümsemeyle geri gelecek bir şey değil. Tepemi attırmayın mutsuzum ben deyipte! 

Ne güzel özetlemiş Dale Carnegie abimiz; Happiness doesn't depend on any external conditions, it is governed by our mental attitude. Sessizce dağılabilirsiniz.


dahası...


- Arama, ararsa soğuk konuş.
- Biraz ilgilen sonra geri çek kendini, sonra tekrar ilgilen.
- Kendine iyice alıştır, sonra birden kaybol, eksikliğini hissetsin.
- Söyleme, bir şey yap!
- Öp mesela.
- Şaşırt, güldür...
- Kuğl ol.
- Her gün mesaj at.
- Bırak önce o mesaj atsın.
- Cevap atmadıysa trip at.
- Bir fırsatını bul, elini falan tut.
- Temasta ol sürekli.
- Sadece yalnız görüş.
- Daha önce görmediği yerlere götür, her şeyinde ilk ol.
- Şık giyin yanına giderken.
- Koku sık.
- Melankolik ol.
- Yardıma ihtiyacın varmış gibi görün.
- Arkadaş olma yoksa işler sarpa sarar.
- Kapısında yat kalk.
- Arkadaşlarına kendini sevdir.
- Nazik ol.
- Felsefeden bahset.
- Her şeyi yap seviyorum deme! 
.
.
.

Neden? Yani nasıl bir mantıkla birilerini seviyorsunuz siz? Ya da severken tüm bu stratijileri kuruyorsunuz kafanızda da sonra mı aşık oluyorsunuz? Lafa gelince hepiniz "sevdiğini söylemeyi yarına bırakma, bir saat sonrası bile çok geç olabilir vs" diyorsunuz ardından da belli yöntemler geliştirerek birilerini elde etmeye çalışıyorsunuz. Nerede masumluk? Nerede saflık? Yani gerçekten yukarıda saydıklarımı öğütleyen ya da uygulamaya koyan o kadar fazla tanıdığım insan var ki ben de doğrusunun öyle yapmak olduğuna inanmaya başlayacaktım neredeyse. Neredeyse? Aslında samimiyetimi kullanıp, kendi yöntemimle halletmeye çalıştığımda işlerimi, yukarıdaki maddelerin birkaçını bari yapsaydım kendimden ödün vererek diye bir anlığına aklımdan geçirdim. Bir anlığına ama. Pişman değilim, çünkü böyleyim ben, hep böyle oldum, her ne kadar önceden kaybetmiş, şu anda kaybediyor ve ileride kaybedecek olsam da bunu değiştiremeyeceğim, istemiyorum değiştirmek. Aksi takdirde Bir Varmış Bir Yokmuş yazısına döner işler. Dönmesin. Olmasın. Neyseniz o olun, ne eksik ne fazla. Samimi olun. Varsın kaybedin, kendinizi, benliğinizi "siz"liğinizi kaybetmenizden çok daha iyidir. 

Ben mi? Benim kazandığım ya da kaybettiğim bir şey yok. Henüz...
dahası...


Çok fazla şey. Bugüne kadar. Ben zaten epeydir günce gibi yazmayı bırakmışım, yine yazmayacağım sanırım, toparlaması zor. Bir oradan bir buradan anlatmaya kalksam son yazımdan bugüne kadarki zamanı telafi etmem imkansız herhalde. Dani bizde kalıyor, Anca'nın erkek arkadaşı. Anca da Asena'nın yakın bir arkadaşı, Dominik diye garip bir çocukla tanıştık otobüs beklerken, annesi Türk'müş, Garip bir Brezilya çalgısı çalıyordu adam sokakta, ağız arpıyla eşlik etmek istediğimi söyledim ama zaten burada yaşamıyormuş, bir adres verdi, biraz işgal evimsi bir yer sanırım, herkes müzisyenmiş orada, herkes bir şeyler getirip pişiriyorlarmış falan garip şeyler bunlar. Ost'ta müzik dinledik, Laura ile çöpe daldık, Pizza pişirdik, yılın ilk sıcak şarabını içtim, aikido kaçtı, dersler kaptı, acıma Nazım!, Sigara 3 hafta, et bir aydan fazla, aşk? Duymuştum şehirdeydim, herkes de duyduğuna göre artık asıl duyması gerekenler de öğrenebilir. Para, iş güç, görüşmeler, sakal var bir de, dursun değil mi? İçmesek mi artık? Travel Shack ne iğrenç bir yer oldu gözümde, Talha Çocuk o yurttan adam çıkmaz! Menemen, sorumluluklar, kaç kaçabildiğine, çeviri, kendine yalan, babaya yalan, güvensizlik, aşırı güven, ayar olma durumu, kibir!? Hiç sevmem. Hayatımda ilk kez :D, sarılsak ya bir daha! Sıkı sıkı, öpsem ben seni yine, yatsam omzuna. Mimarlık yan dala başladım, her cuma gestaltungslehrer dersine katılıyorum. Gerçekten başka hiç bir şey yapamıyorum, seni düşünmek dışında. Hani öyle mahmur bir ses tonuyla konuşuyorsun ya sen... Ya ben gerçekten daha önce hiç bu kadar yamulmadım, ya da üzerinden çok vakit geçtiği için unuttum bu denli divane olduğumu. Anlam veremiyorum kendime, cidden. Soğuk, ejderha zırhı, bulaşık, yemek, bu ara İngilizce, pijama almalı, aikido kıyafeti, çay iyi olmuş aslında bir tane daha doldurayım, ısıtmalı. Sütlü tarçınlı çay denesen seversin bence, ben beğendim. Feysbuğun götüne koyayım. Haykır! Hadi haykırsana! Dök lan içini!!! Elim titriyor, bildiğin şekerim düşmüşçesine düşecektim yere. Dizlerimin bağı çözüldü çözülecek. Bildiğin bedenim uyuşuyor. Kendine gel! Neyse burada bitsin, yoksa iyi yerlere gitmeyecek bu yazı. Temiz hava sanırım ihtiyacım olan. Hayır yakmayacağım sigara! Bıraktım!! Nefes...
dahası...


Derin bir oflama ile pek çok şey yıkabilirdim bugün. Gerçekten. Sorumluluklarımın hepsinden kaçıyorum bu ara, koşar adım. Günler tepelerden aşağı koşan vahşi atlar misali ilerlerken, hayatım da aynı hızda tepe takla olmaya başlıyor/başlayacak gibi geliyor. Okula, spora, dile, babama, arkadaşlarıma olan sorumluluklarımı öteleyebildiğim kadar öteledim. Bir köşede yığın halinde duruyorlar. Ben ise o yığına bakıp bakıp evin içerisinde oflayarak volta atmaya, duvar yumruklamaya ve iki lafı bir araya getirememeye devam ediyorum.

O sisli Viyana akşamında sokakta şaraplanmak bile sadece kısa süreliğine iyi geldi. Şimdilik bir kalıcı çözüm yok, geçici de yok sanırım. Üzerimde parasızlığın vermiş olduğu huzursuzluk, hepsi bu. Paraya bu denli tamah etmeyi ve bağımlı olmayı hiç sevmiyorum ama inan bana yapacak başka hiç bir şeyim yok.

Parasızlık, aşk, sigara bırakma hepsi aynı anda binince üstüste sanırım bünyeye biraz ağır geldi. Toparlayacağım, birazcık zaman.

* Mutsuz değilim bu arada. Siz de değilsiniz.
dahası...


Menemeni sevdim ben senden sonra.
Her fırsatta tükettim kahvaltı sofralarında,
Öğle aralarında.
İlk kez yoğurtlu dondurma denedim
O soğuk Viyana akşamlarında.

Sevdim.
Seni sevdikçe yoğurtlu dondurmayı sevdim,
Menemene bandığım her lokmayı sevdim.

Yürüdüm,
Üşenmedim yürüdüm yollar boyunca.
Bekledim, aradım, yoruldum.
Merak ettim,
Yılmadım dinledim,
Hepsini ezber ettim.

Seni sevdim,
Senin sevdiğin ne varsa merak ettim.
Seni, sevdiğin şeylere sordum.
Tribal oryantale, salçalı kumruya, seramiğe...
İkinci elcilerden seni dinledim,
Gece sürdüğün bisikletler,
Yediğin suşiler,
Sevdiğin ilgilendiğin ne varsa işte,
Anlattılar, dinledim.
dahası...


Vazgeçişlerimi düşündüm geçenlerde. Acaba nelerden geçmişim bugüne kadar diye. Bu vazgeçişler ilk önce ana rahminden geçişle başladı sanırım. Dünyanın en rahat ve güvenli yeri. Biberonumdan vazgeçtim çocukken, sonra kardeşimin de gelişiyle anne ve babamı tek başıma sahiplenmekten geçtim. Okula başladım oyunlarımdan, sabah uykularımdan vazgeçtim. Yaşım ilerledi, aşık oldum, huzurumdan geçtim.Şehir değiştirdim, arkadaşlarımdan geçtim (birkaç kez). Okul değiştirdim düzenimden, özel okula gittim paramdan geçtim. Sokağa vurdum kendimi, punk oldum, evimden geçtim. Uzunca bir süre sonra sokaklardan da vazgeçtim (sanırım en zor vazgeçişimdi). Ülke değiştirdim anadan, vatandan, her şeyden geçtim. Toparladım sonra, alıştım. Ancak olduğum insan olmaktan vazgeçmeye  başladım. Önce hoşgörümden vazgeçirttiler zorla sonra anlayışımdan (bunları tekrar kazanmam lazım). Aylar önce ot ve bilumum uyuşturuculardan geçtim, bir ay önce ise et yemekten. Sigaradan vazgeçişimin ise 2. haftasındayım. Kararlıyım, sırada alkol var ama ona biraz daha vakit var, acelem yok.

Hayallerim bana kalsın, bağımlılıklarımdan ve dünyalıklarımdan geçerim ben.
dahası...


Daha sadece 10 gün olmuş ayrılalı. Yıllar geçmiş gibi... Dile kolay 6 - 6,5 yıllık beraberliği bitirmiştim. Hem de tek kalemde. 10 gün önce "bitti" demiştim, "yeter artık!". Nasıl bir gafletle söylediysem geri alamadım lafımı, istemedim geri almak. O zamandan beri sadece arkadaş ortamlarında görüşür olduk. Gerçi neredeyse eskisi kadar sıkı fıkıyız, hala hemen hergün beraberiz ama artık bir ilişkimiz yok! Olmayacak! Çok özledim. Ellerim titreyecek, başım dönecek kadar çok özledim ama tekrar başlayamam ilişkimize.

Ne kadar uzak durursam o kadar iyi hissediyorum senden. Çok özlüyorum, çok istiyorum ama içim kan ağlaya ağlaya terkediyorum seni. Kararlıyım, başlamayacağım ilişkimize. Senin beni, benim seni özlediğim kadar özlediğine zerre inanmıyorum. Zaten sadece ben sevmiştim seni.

Elveda, sonsuza kadar! Sadece arkadaş ortamlarında göreyim artık seni, girme hayatıma bundan sonra sigara!
dahası...


- Çok teşekkür ederim bugün için.
- Ben teşekkür ederim efendim.
-  Pizza, ayva, kahve, muhabbet... Babam bile bu kadarını yapmazdı heralde, çok iyis...
- Sakın!
- Sakın?
- Cümlenin devamını getirme. İyi insan olmak istemiyorum daha fazla. Kaybettiklerim hep iyiliğim yüzündendi. 
- ...
- Sevdiğin bir arkadaşın olmak istemiyorum, sevdiceğin olmak istiyorum. O yüzden bana sakın bir daha "ne kadar iyi bir insansın" deme. 

dahası...



Yok kardeşim bir yerde hata var. Hani hakikaten var bir hata. Hani böyle kelebekler falan uçuşacaktı etrafta, ayaklarım yerden kesilecekti, hani herşey neşe verecekti? Tamam aksi de olduğu söylenemez ama nedir bu tedirginlik? Nedir bu ne yapacağını bilememe? Nedir bu çaresizmişçesine kalışlar, beklemeler? İçte bir sıkıntı, kafada bir bulantı, toparlayamama, düşüncelerin netleşmemesi. Yok canım, biri ne olup bittiğini bana bir açıklasın. Kafamdaki olgudan çok uzaklaşıyoruz böyle olunca. N'oluyor burada?

Abla'nın da dediği gibi "aşk bu değil! Sen insanı güldürürsün!

dahası...


Blogger tarafından desteklenmektedir.