Şu an bunları size ölüm döşeğimden bildiriyorum. Sanırım pek bir vaktim kalmadı. 2 gündür ölümü bekleyen hasta modunda kafamı yastıktan kaldırmadan yatıyorum, sonrasında "ha gayret" diyerek biraz kendime gelmek için dikiliyorum ama nafile.

Herşey bundan 2 gün önce arkadaşın "iş var çalışır mısın? Ev taşıyacağız." demesiyle başladı. Tamam dememin ardından 6 saat geçti ve taşıyacağımız evin önündeydik. Sevimli Avusturya2lı bir müzisyen ve eşi. Eşi hamileymiş, o yüzden daha geniş bir eve taşınıyorlardı. Herşey tamam. Ev 2. katta, asansör yok tabii ki. Eşya taşımasanız bile orayı 50 kez inip çıksanız haliniz kalmaz. Bunu eşyalarla yaptık. Tamam çok fazla eşya yoktu ancak o kadar fazla koli vardı ki ve hepsi de kitap ve cd, eşek ölüsü gibilerdi. Tamam güç bela ne varsa arabaya yükledik, sıra bunları indirmeye geldi. Ben yapabileceğimden kuşkuluydum ancak bir gazla o da bitti. Buraya kadar herşey normal dimi? Spor olarak sadece klavyede yazı yazan ya da arada bir bisiklete binen biris için 5 saat boyunca bişeyi indirip kaldırmak nasıl bir iştir tahmin edebiliyor musun? Hiç sanmıyorum. Çok temiz 50 kaat para aldık 5 saat çalışmadan ama akşamına artık bitmiş bir insandım. Eve geldiğimde saat 7 falandı sanırım ve yatağa nasıl devrildiğimi hatırlamıyorum. Gece acıdan ağlayacaktım artık, çok çaresiz hissediyordum.

Ertesi günde ise artık adım atmak, kolu kıpırdatmak imkansız hale gelmişti. Ama yapılması gereken işlerim vardı, pazartesi dönüyorum memlekete ve hala evi bok götürüyor misal. Telefonla ilgili yapmam gerekenler var ve vücudum beyinden gelen hiç bir dalgaya itaat etmiyor. Msnde anneden birkaç öğüt aldık. Bişeyler atıştırıp ağrı kesici yuttum, azıcık kesilir gibiydi ama hala kımıldamak imkansız. Buradan 5-6 bilemedin 7 km bir yere gitmem gerekli. Ya metro kartı alıp metroyla gidecektim ya da her zamanki yöntemle yani bisiklet. Annemin tavsiyesi bisiklet yönünde oldu, bana da mantıklı geldi. Hareket edersem açılırdı bacaklar. Atladım bisiklete, başladım pedalı çevirmeye. Önceleri çok ızdıraplı olsa da sonradan alıştı bacak, gidiyodum yani yavaş yavaş. Gitmem gereken yerlere uğradım ardından bir arakdaşı aradım ve onunla çikolata alışverişine çıkmaya karar verdik. Mariahilfer, Karlsplatz, Museumsquartier falan filan, halim olmamasına rağmen devam ediyoruz. En son Schwedenplatz'dan abur cubur yüklenip Stadtpark'ta soluğu aldık. Buradakilere festival yapmak için mazerete sebep yokmuş onu anladım. Su festivali varmış Stadtpark'ta. Biz gittiğimizde sound check yapıyorlardı. Deli bir teyze kahkaha ata ata bir aşşa bi yukarı yürüyordu, nasıl imrendim teyzeye. Sanırım hala delirmek ideallerimden birisi. Sonra o teyze junkylerin yanına gitti onlarla takılmaya devam etti. Bi aile geldi tam önümüze onlar da çocuklarıyla oynuyorlardı. En fazla 3 yaşında falan olan bi kızla babasının oyununu görmeniz gerekirdi. Çocuk olmakta çok güzel şey diye geçirdim içimden.

Marilyn Manson ve David Lynch'in sergisine de gittik. Manson'ın resim yaptığını zaten biliyodum, bi kça resmini de internette görmüştüm zaten ama yakından görmek ayrı bir havaymış. Genelde sulu boya ile yapıyor resimlerini. David Lynch ise 3 adet kısa film ile katılmış Manson'ın sergisine. Ama filmler de pek bir feciydi kardeşim. Manyak mısın deli misin nesin?

Dönüş yolunda bisikletle gelecektim lakin bisikletin koltuğu arıza vermeye başlayınca yolculuk çekilmez hale geldi. İnan o yorgunluk, heryerin ağrıması, ve de bozuk bir koltuk hepsinin bir araya gelmesi bir insanı canından bezdirmeye yeter de artar bile sanırım.

Bugün taşıma işinin üstünden 2 gün geçti ama hala heryerim ağrıyor, başım dönüyor, halsizim, gereksiz terlemelerim, burun akıntım, balgam ve göğüs ağrım var. Sanırım buraya kadar. Memleketi son bir kez daha göremeden buralarda ölüp kalacağım sanırım. Cesedimi götürün lan, buralarda bırakmayın.


2 Comments

Gürkan dedi ki...

Selam bende senin gibi viyanaya gelicem bekleti falan demişsin diğer yazılarında tek beklentim körü körüne birşeylere inanmamış insqanalr bulmak üniversitede, zaten elimden geldiğince ryan air kullanıp uzaklara gitmek istiyorum daha sık yazmalısın.

bu arada canın sıkıldıkça SATURNUS dinlemeni tavsiye ederim :) rahatlatır içinibn sıkıntısını dinlemek iyi gelir bünyeye. hepsi güzel ama yağmurlu bir gün LOSS(in memoriam) ı dinle güzeldir candır. müzik zevkini bilmiyorum ama neyse. kısmet olursa seninlede tanışmak isterim izmirden sevgiler saygılar hocam :)

yufkayureklikelgobekli dedi ki...

Daha sık yazma önerisini çok sık alır oldum :) Ya inan ben de istiyorum daha sık yazmak ama öyle bilgisayarın başında saatlerce bekleyip bişey yazmadan kapıyorum blogu. Farz-ı misal Donau Fest yapıldı burada, Avrupa'nın en büyük beleş açık hava festivaliymiş. Onu anlatmak istedim çok ama elim gitmedi.

Müzik önerin için de teşekkür ederim ancak epeydir metal dinlemiyorum ya, daha sakodelik falan. Sağ tarafta "Last efem" kutucuğu var oraya tıklayınca benim last efem profilime gider :)

Bir de körü körüne bişeylere saplanmamış insanlar olsun diyorsun dimi. Ahh be hocam, öylelerini ayıklaya ayıklaya sen seçeceksin artık. İnan bizim Türk arkadaşlar arasında birşeye takıntısı olmayan neredeyse yok. Bi kısmı laik bi kısmı dinci, biri Atatürk'ü biri Feto'yu sever. Biri Biji Kürdistan der beriki tüm Kürtlere ölüm der. Buraya gelince ne dediğimi daha iyi anlarsın. Ama keyfin kaçmasın :) illaki kendine göre insanlar bulacaksındır. Ben hala aramaktayım misal :/

Blogger tarafından desteklenmektedir.