İki gündür "miskinlik nedir?"in cevabı olma görevini üstlenmiş vaziyette odanın içerisinde hiç bir şey yapmadan dolanıyorum. Feysbuk sayfasını yenile, emesene giren var mı bak, tütün sar, tütün iç, oturur vaziyetten yatar vaziyete geç, müzik dinle, film izle, evin ve kendinin pis olmasına serzeniş et, yüksek sesle kendi kendine konuş, kahkahalarla kendi esprilerine gül vs vs.


Şöyle bir bakıyorum, şu blog meretine pekte dişe dokunur şeyler yazmamışım, sadece Nele'ye olan aşkım. O da Cedric ile Chen gibi zaten, kendi kendime "23 yaşındaysanız ve aşıksanız hayat gerçekten güzel" deyip uykuya dalıyorum. Aşklarım bile hala çocukça, büyümeyi reddeden bir bünyem var. Bu yaşında hala bir kariyer, ticaret falan filan yerine sokakta oynamak, oyuncak satın almak, gezmek, bisiklete binmek gibi uğraşları hayal eden bir ademoğlundan da büyümüş olması beklenemez sanırım.

Ayaklarım yere basmıyor hala. İyi bir insan olup şirinleri görme ümidiyle yaşayan birisiyim ben. Evet. İyi bir insan olmanın yarattığı küçük bir dalganın tüm insanlığa etki edebileceğine inanan bir bireyim. Ertesi günün neler getireceğini düşünmeden günlerini harcayan, Lidyalı icadı değiş-tokuş maddesine hiç tamah etmeyen ve bu yüzden sıklıkla aç kalan sorumsuzun tekiyim. Sorumsuz dediysem o kadar da değilim aslında. Belli başlı sorumlulukları kendime sorumluluk olarak alıp, geri kalanına sadece arap kızı gibi pencereden bakıyorum.

Ama hayaller yaş ile ters orantılıymış sanırım. Önceleri bir rock yıldızı olmayı bile düşlüyordum. Şu anda da "neden olmasın?" dediğim oluyor ancak sadece zayıf bir ihtimal olarak kalıyor. Ama bunun yanında daha gerçekleşebilir hayalleri kovalamaya başlıyorsunuz. Örnekleyerek açıklayacak olursak; 23 yaşında sağlıklı bir gencim - tamam biraz kıllı, göbekli, kel ve sırt ağrıları çeken birisi olabilirim - buna rağmen hala aklımda çalışmakla ilgili ufacık bir olumlu düşünce geçmiyor. Tek hayalim hayatımı ağustos böceği gibi geçirmek (size bir de gereksiz bir bilgi vereyim: Ağustos böceği dünyaya gelmeden önce 12 yıl boyunca toprakta yetişirmiş, yani kuluçka süresini toprak altında 12 yıl olarak geçirirmiş. Sonra yer yüzüne çıktığında eş bulmak için sadece bir ayı olurmuş. Ağustos! Ve bu ay boyunca güzel şarkılar söyleyip dişiyi etkilemeli ki çoğalabilsin. Şimdi elinizi vicdanınıza koyup düşünün adam 12 yıl boyunca bu anın gelmesini beklemiş ve sadece bir ayı var, aynısı başınıza gelse siz çalışır mıydınız? Hiç sanmıyorum. Benimki de öyle işte. Doğmadan önce sonsuz bir zaman dilimi bekledim ben ve şu anda önümde sadece "bir ömürlük" vaktim var. Çalışmalı mıyım? Sanmıyorum :). İnsanlığa faydalı olmak gibi hedeflerim de yok. Altı milyar insan var çevrede, bıraktım onlara. Onlar halletsin canım, herşeye ben koşturacak değilim. Kendime ve ufak bir kitle olan çevreme faydalı olayım bana yeter. Aslına bakarsanız herkes aynı düşüncede olsa, kendine ve etrafına faydası dokunsa ve bunu diğer başka kimseyi üzmeden, ezmeden yapsa dünya daha yaşanır bir hal alır.

Aah ah insanlar şu gereksiz hırslarını bir kenara koysalar ya da bu hırslarını daha zengin olmaktan ziyade daha bilgili olmaya harcasalar hayat ne kadar da yaşanır bir yer olurdu değil mi? Yeşili sevip, ağacı korusalar mesela!?

Neyse al sana bir tane daha amaçsız bir yazı.


Blogger tarafından desteklenmektedir.