Yoğun ve güzel geçen bir hafta. Evimizden 3 tane CSer geldi geçti 10 gün içinde. Aslında bi tanesi hala burada ve perşembeye kadar kalacak. Hayatımın en yorucu haftalarından biriydi diyebilirim ve bir o kadar da mükemmel! Sanırım artık Viyana'da rehberlik için başvurma zamanım gelmiş. Herkesi gezdirmekten nereler gezilir iyice ezberledim, birazcıkta tarihini öğrensem tamamdır. Alexandra pazar günü geldi ve ertesi gün Prag'a doğru otostoba çıktı, o araba beklerken Sandra geldi eve ve resmen bir hafta boyunca süper zaman geçirdik. Sandra yetmez dedik cuma günü Julien'i de kabul ettik evimize. Pazartesi Sandra'yı bir sonraki istasyonuna uğurladıktan sonra Alexandra tekrar geri döndü, uçağını beklemek üzere. Biraz karışık değil mi? Yani bu satırları pazartesi gecesi yazıyorum ve yarın öğlen Julien'de gitmiş olacak ve biz sadece Alexandra'yla kalacağız perşembeye kadar sonrasında yine biz bize oturuyor olacağız.
Pazartesiden itibaren yazmayı denersek eğer, dersten çıktıktan sonra Sandra'yı Reumannplatzdan aldım, Ali Abi'lerde kahvaltı yaptıktan sonra (Üçler Bäckerei) Güneş'e de biraz simit alıp eve geldik. Öğleden sonra çıkıp şehir merkezini gezdik, Pakistan restoranına gittik, epeyce muhabbet edip güldük eğlendik. Akşamına "Orta Amerika Film Festivali"ne gitmeyi planlıyorduk ama hepimiz yorgunluktan bayılmışız. Ertesi gün öğleden sonra kalkabildik.
Salı günü ise ben tekrar derse gittim, Sandra 2'ye doğru uyanmış. Sonrasında Hundertwasserhaus'a falan gittik heralde tam hatırlamıyorum :) aslında pazartesi günü Schönbrunn'a da gitmiş olmamız gerek. Neyse, akşamına almanca konuşma şeysine gittik yine, Sandra da geldi, almanca konuşabiliyor. Orada da yeterince kaldıktan sonra eve gelip saatlerce muhabbet ettik, onun katıldığı bazı workshoplar üzerine. Hakkaten neredeyse sabaha kadar sürdü.
Çarşamba günü ise bisikletlere atlayıp şehri gezdik. Öncesinde Belvedere Sarayı'na gittik, biraz dolanıp oradan Stadtpark ve Prater. Prater'in arkasındaki büyük yeşil alanda epeyce bisiklet sürdükten sonra çimlerde yayıldık, çocuk parkında eğlendik ve akşam şehre geri döndük. Bir bankın üzerinde yenilenebilir enerji, Avusturya, Türkiye ve Hollanda siyaseti üzerine yaklaşık 2 saat belki daha fazla konuştuk. Ardından da epeydir denemek istediğim Fire Shot'ı (bir önceki yazıda videoları mevcut) denemeye gittik. Hakkaten iyi ki gitmişiz, süperdi. Orada da Türkiye politikası, Kürtler, islamiyet üzerine epey uzun süren bir konuşmamız oldu. Daha önce hiç bir yabancıyla bu kadar içten ve uzun konuşmamıştım bu mevzuları. Can kulağıyla dinledi, biz de içtenlikle anlattık. Sanırım Türkiye ile ilgili hemen herşeyi biliyor artık.
Perşembe gününü hiç hatırlamıyorum :) sadece evde de oturmuş olabiliriz. Aa dur hatırladım, geç kalkmıştım yine ve çok bitkindim, Sandra'yı Donau'ya yolladıktan sonra evde takıldım gün boyu, akşama doğru Sandra ve Kayhan'la buluşup etrafta takıldık. Akşam için alışveriş yapıp eve döndük, Sandra yemek yapacaktı çünkü. Bizimkiler pek beğenmedi yemeği, içindeki fransız keçi peyniri yüzünden ama bence fena değildi tabi.
Cuma günü Julien'i bekliyorduk, geldi. Öğlen gibi geldi eve, gelir gelmez de bizden biri gibi davranmaya başladı. Sandra zaten evden biri olmuştu artık, Julien de çabuk ayak uydurdu. Kahlenberg'e gittik gezmeye ardından da Sandra'yı orada bırakıp şehir merkezine indik, bikaç klise ziyaretinin ardından merkezdeki görülesi yerleri görüp Sandra ve Güneş ile buluştuk. Eve gidip içki içtik, ardından kendimizi CS partisine attık. Umduğumdan kalabalık ve güzeldi, müzikler hakkaten muhteşemdi. İçerideki hemen herkes tanıdık, zaten bi dünya bizim tayfadan adam geldi falan derken baya baya bizim köyün partisi haline geldi. Saat 4 gibi Travel Shack'e tekrar gittik Julien Fire Shot denesin diye. Herşey gayet güzeldi, taa ki otobüste bilet kontrolü olana kadar. Sanda o vakit cüzdanını Travel Shack'te unuttuğunu farketti ama çok geçti, çok birileri yürütmüştü.
Tüm cumartesi günü cüzdanıyla ve banka kartını iptal etmekle uğraştı Sandra, hava zaten yağmurluydu, biz de evde kaldık. 5'te sadece kuş sütünün eksik olduğu kahvaltmızı yaptık ve tüm günü öyle harcadık. Gece Beşir'lere gidip çamaşır yıkadım, geç olunca da orada konaklamayı tercih ettim.
Pazar günü geldiğimde kahvaltı çoktan hazırdı, üzerine kondum. Yine yemek ve muhabbetle geçen bir gün olmuştu. Akşam da kek, tiramisu yaptık, baklava aldık. Sadece tatlılardan oluşan bi akşam yemeği yedik, farklı bir deneyimdi.
Pazartesi Sandra'nın gitme vakti gelmişti, Alexandra'nın ise gelme :) Sandra normalde 11'de gitmeyi planlıyordu ama uyanamamış, biz de 3'te yolladık. Sonra da Julien'le şehre bakmaya gittik. Hundertwasserhaus'ta kahve içtik sonra Alexandra, ben, Julien Schönnbrun'a gittik. Baymaya başladım aynı yerleri sürekli gezmekten :) Akşamına ise Julien mükemmel bir Meksika yemeği hazırladı.Hayatımda tattığım en farklı ve güzel şeylerdendi.
Salı gününe ise Julien'i uğurlayarak girdik, hakkaten ikisini de özleyeceğim heralde. Buyrun bizim misafirleri;
Sol baştan: Güneş, Julien, Sandra ve ben.
Yorum Gönder