Blogum Dergisi Mart sayısı çıktı, 39. sayfada ise aşağıdaki yazım yer alıyor. Keyifli okumalar.


Yaşayan Kütüphane

Kitap okumak birçoğumuza göre alışkanlıktan öte bir şeydir, bağımlılıktır kimilerine göre. Hatta bazen insanları okuduğu kitap sayısı kadar sayarız, o kadar itibar gösteririz. Kitap okuyan insan entelektüeldir, bilgilidir, açık görüşlüdür, kültürlüdür. Peki, Hitler’i ne yapacağız? O da fazla okurdu. Hitler gibi milyonlarca örnek sunabiliriz, hem çok fazla okuyup hem de ırkçılık, cinsiyetçilik, türcülük yapan insanlara. Hani kitap okuyunca aydın olunuyordu?

Ben oldum olası insanlar tanıyıp, sohbet ederek öğrenmeyi kitaplara yeğledim. Kitapları yermiyorum, kesinlikle çok fazla şey öğrenilir, çok fazla ufuk açılır ancak belli bir seviyede kalır o ufuk açıklığı. “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” sorusunun da göstermek istediği gibi okuyarak belli bir seviyede kalırsınız her zaman. Bir transseksüel ile muhabbet etmeden neden onun seks işçiliği yaptığını öğrenemezsiniz, hiçbir kitapta yazmaz bu (mutlaka değinen kitaplar vardır ama çok satanlar raflarında ya da klasikler arasında olmadığından okuma ihtimaliniz düşüktür). Şehirdeki en iyi otu bulabileceğiniz torbacıyı gösterecek bir şehir rehberi yoktur, sokaktaki bir müptela ile konuşmanız gerekir bu konuyu. En iyi birayı en ucuza içmek istiyorsanız hiçbir kitap size yardım edemez, bir punk tanıdığınızın olması gerekir. Cinsel yönelimi hemcinsi olan bir insanı anlamak için kitaptan fazlası gereklidir. Bir Alevi ile Kürt ile “terörist” ile feminist ile Yahudi ile yani bir “öteki” ile ilgili bilgiler için en azından olabilecek en objektif bilgi için kitaplardan fazlasına, bunları tecrübe edinmiş birine ihtiyacınız var. Zaten kitapları yazan insanlar da bu ve benzer tecrübeleri edinip edebi bir biçimde kâğıda aktarıyorlar, mucizevi bir şey yapmıyorlar.

“Şimdi bunların hepsini öğrenmek için sokağa çıkıp ‘it kopuk’ mu kovalayalım?” diye mi sordunuz? Ben de tam bunun için yazmıştım bu yazıyı. Tüm bu “it, kopuk, öteki” insanları bir araya toplayan bir proje var; Yaşayan Kütüphane. Bildiğimiz kütüphane mantığıyla çalışan bu kütüphanede de kütüphaneci, kitaplar, üye kartı ve kataloğu var. Artısı ise kitapların her birinin bir insan olması. Ağırlıklı olarak toplumun ötekileştirdiği insanlardan oluşan bu kütüphanenin işleyişi şu şekilde; Katalogdan merak edilen konu ile ilgili kitabı buluyorsunuz, sonrasında gidip o kitabı buluyorsunuz ve bire bir ya da birkaç kişi ile birlikte o kitabı okuyorsunuz. Önyargılarınız ile ilgili ne kadar sorunuz varsa –o önyargılarınız olan konular hakkında önyargınız olduğunu kabul edecek kadar cesur olmalısınız önce– onları sorup o konuda tecrübe edinmiş kişilerden olabilecek en sağlıklı bilgiyi alıyorsunuz. Kişisel görüşten ziyade sadece hedefe yönelik sorular sorduğunuz için de hedefe yönelik cevaplar alıyorsunuz.

 Örnekle açıklamaya çalışayım. Diyelim ki transseksüel bir seks işçisine karşı önyargılarınız var, bunlar “sürekli neşterle bizi kovalıyorlar, anca fuhuş yapıyorlar, erkek adam cinsiyet değiştirir mi hiç?” gibi önyargılar olabilir. Bu konu hakkında sağlıklı bir bilgiyi kitaplardan edinemezsiniz. Neden kavgalara karıştığını, neden seks işçiliği yaptığını, neden cinsiyet değiştirdiğini açık yüreklilikle ve yargılamadan sorabilirseniz yaşayan kütüphanedeki kitaba, sorularınızın cevaplarını alabilirsiniz. Sürekli gasp edildikleri, tacize uğradıkları için kavgalara karıştıklarını, toplumda ötekileştirildikleri için seks işçiliğinden başka bir iş yapamadıklarını, cinsel yönelimlerinin ve dürtülerinin bu şekilde olduğunu size anlatabilecek en arı bilgiler kütüphanedeki transseksüellerdedir.

 Peki, bu fikir nasıl ortaya çıktı? Birçok fikir gibi bu da kendi içimizden çıkan bir fikir değil, en azından bu kadar cesur bir girişime ilk önce biz el atamazdık çok sevgili toplumumuz yüzünden. Bu fikir ilk olarak Kophenag’da “Şiddeti Durdurun” (Foreningen Stop Volden) adındaki bir gençlik örgütü tarafından geliştirilip 2000 yılında Roskilde Festivali’nde kuruldu. Sonrasında ise Avrupa Konseyi tarafından desteklenip 2001 yılında Budapeşte’de Sziget Festivali’nde tekrar edildi. Sonrasında ise Avrupa’nın birçok yerindeki festivallerde yinelendi bu kütüphane. Türkiye’de ise ilk olarak 2007’de Barışarock Festivali’nde Toplum Gönüllüleri Vakfı ve Gençlik Çalışmaları Birimi tarafından kuruldu. Sonrasında ise 2008’de GepGenç Festival alanında ve diğer festival ve fuarlarda kuruldu. Diğer STK örgütleri hala Yaşayan Kütüphane’yi kurmaya devam ediyor, en sonuncusu 16 – 17 Şubat tarihlerinde !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Film Festivali bünyesinde 20 kitap ile Cezayir’de tertiplendi.

Hep söylediğim gibi, kitaplara gömülüp hayatı anlamaya çalışmayın, sokağa çıkın, insanlarla sohbet edin. Kitaplardan öğreneceğiniz bilgilerden çok daha fazlasına erişebilirsiniz. _________________________________________________________________________________ http://www.yasayankutuphane.net/ 
http://yasayankutuphane.blogspot.com/ 
http://www.genclikcalismalari.org/
http://tog.org.tr/


Blogger tarafından desteklenmektedir.