Daha önce Giyim Kuşamın Gereksizliği Üzerine bir yazı yazmıştım. Şimdi biraz daha dallandırıp budaklandırayım bu fikrimi, sadece kıyafet odağından çekip biraz daha geniş bir açıyla bakmayı deneyeyim.

Kıyafetlerimiz fazla, evet. Yani ihtiyacımızdan çok daha fazla kıyafetimiz olduğu aşikâr. Ayakkabılarımız da aynı şekilde. Hatta ev eşyalarımız, mobilyalarımız, elektronik aletlerimiz vs. Mutlaka ihtiyaçlarımızı alacağız, yaşamak için, sosyal hayattan kopmamak için, konfor için, üşümemek için...

Benim anlamadığım noktalar ise telefonu sadece konuşma ve mesaj için kullanan insanların bin küsur liraya telefon almalarının maksadı ne olabilir? Ya da sadece Feysbuğa giren bir insanın Ayfon 5S'in çıkmasını dört gözle beklemesinin amacı ne? Fotoğrafa bile resim diyen insanları, ön kamerası 5MP olan bir telefon ne kadar cezbedebilir? Ya da ingilizce konuşmayan birinin (yermek için söylemiyorum) telefonunda SIRI olması ne kadar kullanışlı ve gereklidir? Hadi aldın diyelim, her sene değiştirmenin, model yükseltmenin ne gerekliliği var?

Oturduğun koltuk hala rahat ve yayları çıkmamış, perdelerin hala seni güneşten koruyor, altındaki halı hala yumuşak ve kullanılır vaziyette, mobilyaların hala işini görüyor ama yine de "moda"sı geçtiği için yenileniyor. Birkaç yılda bir önce perde, ardından onun rengine uygun mobilya ve halılar yenilenir. Peki bunun gerekliliği nedir? İşini görecek bir koltuk, ihtiyaç kadar mobilya, ayağını sıcak tutacak bir halın olsa kâfi değil midir?

Örnekler çoğaltılabilir, hem de fazlasıyla. Şimdi, o gözünüzden sakındığınız yaklaşık iki bin lira olan telefonunuzun ekranı çizilse içiniz gider değil mi? O yüzden kılıflar, cam koruyucu bantlar yapıştırırız, elimizden düşürmemek için insan üstü çaba sarfederiz ve ehemmiyetli bir yerde değilse aklımız onda kalır. Yani aklımızı meşgul eder.

Yine aynı şekilde yeni aldığınız bir mobilyayı kediniz tırnaklarıyla didik didik etse içiniz yanar, kediyi azarlar ya da kovarsınız o bölgeden. Eltinizin, kaynınızın çocuğu kola dökse yeni halınıza "çocuktur ya, önemli değil" derken gözleriniz dolar. O eşyaları muhafaza etmek, yeni kalmalarını sağlamak için sürekli diken üstünde durursunuz.

Ejderhaların, efsanelerde hiçbir işine yaramayan hazinesini korumak için yaşamaya döner yaşantınız. Artık o mobilya, o pahalı telefon, o eşya, o "şey" sizin hizmetinizde değildir, siz o kıyafetin, aletin, mobilyanın "şey"in hizmetindesinizdir. Fayt Kılap kitabında Chuck Palahniuk abimizin de dediği gibi "sahip oldukların sana sahip olur", farkına bile varmazsın. Bir bakmışsın elbisen kirlenmesin diye çimlere oturamıyorsun, mobilyana bir zeval gelir, ev kirlenir diye kedi beslemiyorsun, bir şey dökerler diye çocuklu aile çağırmıyorsun, çizilir diye telefonunu sarıp sarmalıyor, her eline aldığında tedirgin oluyorsun. Ejderha örneğindeki gibi hazineni korumak için yaşıyorsun artık.

Hatta bankada para biriktirmek de aynı şekilde. Birazcık azalır, aman sıfırlar gider diye ne tatile çıkıyorsun ne de özendiğin bir şeyi alıyorsun. Artık o para sana hizmet etmiyor, sen onu korumak için resmen yakın koruma görevliliği yapıyorsun.

Siz hiç eski bir telefonunuz yere düşünce "hiiih!" diye bir nida attınız mı? Ya da eski, kumaşı yer yer sigaradan dolayı yanmış koltuğunuzu kedi tırnakladığında aldırış ettiniz mi? Maddi değeri olmayan, sadece ayaklarınızı sıcak tutması için serdiğiniz halınıza şarap döküldüğünde içiniz yandı mı? Yanmadı değil mi? Peki o "şey"ler ile şu anda kullandığınız pahada ağır "şey"ler arasında kullanım açısından ne fark var?

Demek istediğim, tırnak içinde de belirttiğim gibi onların hepsi "şey"! Bırakın kırılsınlar, birakın dökülsünler, birakın çizilsinler. İnsani ilişkilerinizi kırmasından çok daha iyidir. Bırakın "şey"ler "şey" olarak kalsın. "Şey"leri korumak adına hayatı ıskalamayın. Eşyalarınız size hizmet etsin, gerçek manada!

Ayrıca bir şey daha, Einstein abimizin dolabında aynı takımdan bir sürü varmış, çeşit çeşit kıyafeti yokmuş yani. "Ne giyeceğimi seçmeye kafa yoramam, beynimi daha yararlı kullanırım" diyerek ihtiyacından fazlasına tamah etmemiş, hatta reddetmiş. Aynı şekilde, saçma sapan şeylere kafa yormamak, aklın bir köşesinde "şey"leri koruma güdüsüyle zihni doldurmamak için ihtiyacınız yoksa tüketmeyin!


4 Comments

mirage dedi ki...

yazdıklarını düşündüm de hiç öyle bir ailede yetişmedim benim için de amaaan oldu hep böyle şeyler. telefona o kadar para veren insanları anlayamadım hiç. aldığı teflon tava çok pahalı diye ona özel kaşık çatal alana falan denk geldim. ama dökülme meselesi ayrı sensei. öğrenci evinde bile bişey dökülünce ben gamlanıyorum nolcak şimdi diyorum. bir de şaraba da üzülüyor insan. bir şişeden maksimum 4 kadeh çıkıyo sonuçta. :D

yufkayureklikelgobekli dedi ki...

Saraplara zeval gelmesin zaten canim, halinin orta yerine de sicmaya gerek yok :)

Aysin dedi ki...

Çeyiz düzmekte olan bir kadın olarak ben bu yazını çok beğendim:)

yufkayureklikelgobekli dedi ki...

Öğrenci evinden hallice olsa yeter be Ayşin :D

Blogger tarafından desteklenmektedir.