Şu an bu jileti bileğime dikine saplayamıyorsam hepsi çocukluk tramvamdan dolayıdır. Ne mi? Anlatayım.

Nispeten varlıklı bir tüccarın oğlu olarak doğdum. Annemin çalışmasına ihtiyacı yoktu o zamanlar. Üç yaşıma geldiğimde lösemi teşhisi koydular. ÜÇ! Şu anda gayet sağlıklı bir bireyim ancak o zamanlar çok meşakkatliydi bu durum. Şu anki halime gelmem 10 yıl kadar sürdü. Beni kurtarmak için ailem, hiç hesaplarında olmayan bir kardeş dünyaya getirdiler. Ondan alınan kök hücre ile tedavimi gerçekleştirebildim. Kemoterapiler, ilaçlar,..

Bu süre zarfında babam baya zarar etti, işlerle ilgilenemediği için. Battı desem yeridir. "Para sonuçta, yerine konur" diyordu her seferinde, koyamadı. Zamanın fırtına gibi esen tüccarı, artık başlarının işinde çalışıyordu. Annem de el işi, pasta börek, temizlik işlerini yapıyordu para karşılığı. Yılların ev hanımı iş kadını olmuştu. İkisi de mutluydu ama, beni iyileştirdikleri için. Ben de geri kaldığım derslerimden ötürü başarısız bir öğrenciydim. Bizimkiler bu durumu da hoş görüyorlardı. Hastalığım geçmesine rağmen, hala ölecekmişim gibi bakıyorlardı bana.

Okulu zar zor bitirdim, kafam almadığı için üniversite okumadım, ısrarlarım sonucu ise meslek lisesini tamamladım. Babama kalsa Anadolu lisesine gidip üniversite okumalıydım ama benim de kapasitem bu kadar işte. Tekniker mi teknisyen mi ne karın ağrısıysa ondan oldum işte. Bizim buradaki fabrikalardan birinde şef oldum, fena sayılmayan, buraya yetecek bir maaşla. Babamın Bağ-Kur'dan yatırdığı primleri de toplayınca birkaç yıla kadar emekli olması gerekiyor. Tek mal varlıkları şu anda yaşadığımız iki göz ev. O da dededen kalma... Bana çaktırmasalar da varlıktan yokluğa düşmenin zorluğunu gözlerinden anlayabiliyorum ama yine de beni hayatta tuttukları için mutlular, övünebilecekleri bir başarıları var.

Kardeşimin kafası ise zehir gibi çalışıyor. Bir insanın aklı hem derslere hem ticarete basar mı, basıyor işte. Hem madden hem manen ilgisizlikten zor şartlar altında sürdürüyor kendi gelişimini. Hala takdir getiriyor karnesiyle birlikte. Bir-iki yıla onun da lisesi bitiyor. Hocaların göz bebeği, üniversitede iyi bir yere yerleşmesine kesin gözüyle bakıyorlar. Beni de çok seviyor ancak ben ona her baktığımda gözümden pişmanlık akıyor.

Düşünsenize; bana harcanan emek ve para ile sıfırdan bir insan yaratılabilirdi. Hatta o insan geleceğin en büyük patronu olabilirdi, filozofu, bilim insanı, sanatçısı, sporcusu... Her şey olabilirdi. Bir de yatırım yaptıkları bana bak. Vasat bir fabrika şefiyim. Sormazlar mı insana, sen bunun için mi ölümden döndün diye? Her intihar fikrimde 3-13 yaş aralığım aklıma gelir. Sadece hayatta tutma güdüsüyle mi uğraşmışlardı benimle o kadar acaba? Yoksa benden, olduğum kişiden çok daha fazlasını mı bekliyorlardı?

Merak etme anne, o jilet bugün de saplanmayacak ama keşke benim yerime geleceği daha parlak birini kurtarsaydınız. Kendi hayatını bile toparlayamayan biri yerine, şu anda dünyayı değiştirme potansiyeline sahip bir birey yetiştirmiş olabilirdiniz.


4 Comments

Adsız dedi ki...

bu gerçek mi?

yufkayureklikelgobekli dedi ki...

Hayır efendim, kurguydu ^_^

Adsız dedi ki...

bundan iyi roman olur. bi yaratıcı yazarlık atölyesine falan katılsana

yufkayureklikelgobekli dedi ki...

Daha çok beğendiğim yazılar olmuştu, bundan o kadar etkilenmedim açıkçası. İlk kez mi uğruyorsun bloguma :)

Blogger tarafından desteklenmektedir.