En son Strasbourg'tan ayrılışımızda kalmışız. Aslında o kadar üşeniyorum ki yazmaya ama madem yarısını yazdık tamamını getireyim bari. İlki kadar detaylandıramayacağım sanırım. Halbuki olayların bir çoğu dönüşte yaşanmıştı. Neyse olabildiğince önemlileri aktaracağım.

Arkadaşın evinden sabah 7 gibi ayrıldık, hava 8'e doğru ağarmaya başladığı için erken çıkmanın mantıksız olduğunu düşünmüştük, değilmiş sonradan anladık. Neyse efendim birkaç metro ve otobüs aktarmasının ardından Kehl'e vardık. Kehl de Fransa-Almanya sınırında ufak bir yerleşim. Neresi en uygun nokta olur diye düşünürken benzinliğin tekine sormaya karar verdik.

- Entschuldigung, gibt es hier ein Rasthof für LKWs?
- Ja.
- Wo?
- Warum fragst du?
- Wir haben "amaan" sind von Wien nach hier getrampt und wollen nach Paris trampen.
- Konuş konuş Türkçe konuş, anlıyorum ben seni.
- Abi baştan desene iki saatir kıçımızı yırtıyoz burda.
- Ben içeri girerken anlamıştım zaten Türk olduğunuzu, neyse bırakın çantaları birer kahve için, sonra gidersiniz.

Kahveleri içtik, tütün aldık, epeyce güldük, abi bize bir sürü çakmak ve uzun kağıtlardan verdi ve gitmemiz gereken yeri anlattı biz de yola koyulduk. Yürüyerek sınırı geçtik, çok eğlenceli, garip bir his. Sınır dediğin bizim şehir sınırları gibi. Vardığımızda İnegöllü bir abiyle epeyce muhabbet ettik, bir arkadaşı Paris'e doğru yola çıkmış iki saat önce. Kıl payı kaçırdık. Neyse Nedim abi bizi orada bırakmak istemedi, daha yoğun trafiği olan bir yerlere bırakayım dedi, Almanya'ya doğru yola çıktık. İki saat kadar sürdükten sonra artık kanka olmuştuk Nedim Abi'yle, zaten hemşehri sayılırdık. İnegöl Tavşanlı'ya 70 km falan.

Uzatmadan, Sinsheim'a vardık, önce hepberaber 2. el kıyafet satan bir yere gittik, bi mont bi gömlek aldım 17€ ödedim. Sonrasında oralarda TIR avına çıktık ama nafile. Yine yanlış yerde beklediğimizi öğrendiğimizde vakit epey geçmişti ama bir umut benzinliğe gittik. Tam bir saat önce birisi daha çıkmış Paris'e. Yine kıl payı. Neyse mecbur oralarda tıkanıp kalmıştık, Mehmet Abi'ye kapağı attık, eski denizciymiş, hikayeleri bitmedi. Gece orada gecenin bir yarısına kadar açık olan McDonalds'a götürdü bizi, bi güzel doyurduk karnımızı. Tıra geri döndük, Zor Ölüm filmini falan açtı ama ben ufaktan sızmaya başladım. Kuruldum Mehmet Abi'nin yatağa, Dayı'yla Mehmet Abi izlemeye devam ediyorlardı. Sabaha kadar deliksiz uyudum, bir baktım ikisi de koltukların üzerinde oturur vaziyette sızmışlar, ben gayet rahattım. Sabah erken yine tır avına çıktık ama nafile, arkadaş arabaların Paris'e gitmeyesi tutmuş. Öğleye doğru dönüş yoluna geçme kararı aldık zira vakit dardı.

Yolun karşı tarafına geçip oralarda araba aradık nafile. Dönüşü de bulamıyoruz. Bi otostopçuya daha rasladık. Polonyalı bi çocuk, saçı sakalı tupturuncu, gözler masmavi bi eleman. Biraz da onun hikayeyi dinledik. İki aydır yollardaymış. İşini bırakıp çıkmış yola, tası tarağı toplamış 30-40 kiloluk bi çantayla vurmuş kendini yollara. İspanya'da iş bulurum diye düşünmüş, bulamamış tabi. Parası da bitince o da dönüş yoluna geçmiş. Neyse onu da peşimize taktık 1 km ilerideki tır parkına bakmaya gittik, oradan da iş çıkmayınca geri geldik. Hala binebileceğimiz bir vasıta yok. Dayı çocuktan sıkıldı biz de salıverdik.

Sonrasında yanyana yanaşan üç Türk tırına gittik, halimizi arz ettik. Başta pek istekli değilleri ama havanın soğukluğundan dolayı acıdılar heralde halimize, Suden'e (Avusturya-Almanya sınırı) bırakmayı kabul ettikler. Dayı ile yine ayrı ayrı tırlara atladık ve ömrümdeki en bilge insanla tanıştım. Şevket Abi. Ömründe hiç okul okumamış, Mardinli ve Kürt. 40 yaşındaydı ve o yaşına kadar 600 kitap bitirmiş. Bir sürü fikir filmi izlemiş, güncel ve eski sinemaları, müzikleri, felsefe akımlarını falan takip ediyor. Sadece ağzım açık bir şekilde dinleyebildim abiyi. Politika, çocuk yetiştirme, matematik, fizik, felsefe, teizm, sosyalizm konuştuğumuz, aslınd aonun konuşup benim dinlediğim konulardan bir kısmıydı. Ve hemen her lafının ardından "ben cahil bir insanım, ben bile bunları düşünebiliyorsam, okumuşlar dahasını düşünebilmeli" diyordu ve her böyle dediğinde eziliyordum bilgisi karşısında. Sanırım fikrine en çok katıldığım noktalardan birisi de şu cümlesiydi; "Bazen okul okumadığıma seviniyorum, çünkü fikirlerimi özgür bir şekilde geliştirdim, okula gitsem bana bilmemi istediklerini öğreteceklerdi". Tartıştığımız sıralarda verdiği örnekler, alıntılar hep ya kurandan, incilden, tevrattan ya da Plato'dan, Sokrates'ten falan. Stalin'den, Marx'tan girip, Nietzche'den çıkıyordu konuşmalarında. İnanın ben ömrümde o kadar bilge adam tanımadım.

Muhabbet güzel olunca yol da çabuk bitti tabi. Yaklaşık 3.5 saat yol gittik bir saat mola verdik, toplamda 4.5 saatte sınıra vardık. Araçların yürüme yasağı var yine, bayrammıymış neymiş. Saat 22:00'den sonra devam edecekler yola. Yaklaşık 1-2 saat falan var. Biz de döner yiyerek o vakti değerlendirmeyi seçtik. Dönerimizi yedik, zaten milyon tane tır bekliyordu sınırda, biz de onların lokaline gittik, oradan illaki birilerini buluruz demeye kalmadı, kapıdan girer girmez Nedim Abi'yi gördük. Kurtlar Vadisi günüydü, resmen kapalı gişe oynuyor lokalde.

- Noldu çocuklar, niye buradasınız?
- Abi vakit kalmadı biz de Viyana'ya dönüyoruz.
- Tamam bekleyin film bitsin gideriz.

Evimizde gibiyiz, herkes Türk, herkes yardım etmek için çırpınıyor ayrıca Nedim Abi de orada, çok rahatız, kesin varacağız eve.

Bundan sonrası da tahmin edebileceğiniz gibi işte, bol gırgırlı şamatalı dönüş yoluna geçtik. 04:00 sularında ise yatağıma uzanmıştım, başarmanın hazzıyla.

Eh bir dahaki yol hikayesi ne zaman çıkar Allah bilir ama yılmak yok, otostoba devam :)


Blogger tarafından desteklenmektedir.