Önsöz
Bu yazı Aşk Tesadüfleri Sever filmini izlerken aklıma geldi. Oradaki Manhattan barında gerçekleşti bu olay. Sene 2004 sonu ya da 2005 başı olması lazım. Ergen yılları tabi. Keyifli okumalar.
____________________________________________________________

"Ee nasıl gideceğiz?"
"Yürürüz."
"Bulabilecek miyiz yürüyerek?"
"Buluruz ya, Cinnah'a yakınmış işte."
"Otobüse falan binseydik?"
"Otobüse para mı var? Zaten konser parasını zor denkleştirdik."

Başladık yürümeye. Laz navigasyon cihazı gibidir, en azından yanlış bile yapsa kayıtsız şartsız güveniriz ona. Gittiğimiz ilk Barışarock'tan beri önder belledik onu. Tüm kriz yönetimleri, konser, festival organizasyonları, etkinlik planları için Laz'a danışırız. Aramızda bir lider var ise o da Laz'dır. Yanlış kararları yok mudur? Epeyce fazla ama biz yönetsek o kriz ânını biz de o hatalara düşeceğimiz için sorgulamayız hatalarını. Biz ne ara ona böyle bir sıfat yükledik, o ne ara yüklendi hiç kimse bilmiyor. Tasarruf mevduat fonumuzdur kendisi.

- Gerçekten lan, Laz niye öyle?
- Ne bileyim, her şeyi o organize ediyor, toplanan para Laz havuzundan dağılıyor ihtiyaca göre.
- Laz havuzu iyiymiş.

"Abi buralarda Manhattan diye bir bar varmış, biliyor musunuz?"
"Ne? Menettın mı? Yok bilmiyorum, şurada taksicilere sorun."
"Selamın aleyküm abi, kolay gelsin. Buralarda Manhattan diye bir bar varmış, biliyor musunuz?"
"Şuradan 413'e binin, oranın önünde inersiniz, ya da atlayın, aynı para tutar zaten."
"Yok abi yürüyeceğiz biz."
"Yürüyecek misiniz? Çok uzak evladım orası, şu tarafa doğru yürüyün, yolun sonundan sola sapın, sonra tekrar sorun."
"Tamam abi sağolasın."

"Hakikatten yürüyecek miyiz oraya kadar?"
"Yürüyeceğiz tabi, daha konserin başlamasına epey var, erken gidip ne yapacağız."
"Tamam o zaman."

- Dur bekle, kola soğumuştur, doldurayım da öyle anlat.
- Tamam tamam. Biz de epeydir İzmir Caddesi'ne gitmiyoruz, eve tıkıldık kaldık.
- E abi hava soğuk.
- Biliyorum lan, yazın falan.
- Ne bileyim unuttuk gerçekten. Hep kafelerde takılıyoruz.
- Bir ara gidelim de orada muhabbet edelim, oranın havası ayrı.
- Tamam.

Epey bir yokuş çıktıktan sonra vardık mekanın önüne. Saat 20:00 civarıydı, hala kapıları açmamışlar. Aylin Aslım bile gelmemiş. Mekan yol üstünde bir yer olmayınca biraz ter döktük tabi bulana kadar. Kaldı ki Kızılay'da vakit geçiren insan topluluğuyuz, buralara yolumuz doğru dürüst düşmemiş bile. Kendimizi de eğreti hissettik zaten. Bir süre kapının önünde kendi aramızda sohbet ettikten sonra Aylin Aslım'ın arabası geldi. İndiğinde mekandan birkaç insan ve biz karşıladık. Kliplerinde göründüğünden çok daha güzeldi, büyüleyici resmen. Güleryüzlü bir de. Tek tek selamladı bizi de. Yerlere saçılmış konser afişlerini görünce biraz yüzü düştü, söylendi. Haklıydı. Aylin Aslım'a sorduk posterlerden alabilir miyiz diye. O da "alabilirsiniz tabi, baksanıza yere saçılmış zaten" dedi. Sonra o posterleri imzalatmak istedik ancak çoktan içeri girmişti ve henüz dinleyici almıyorlardı. Bodyguarddan müsade istedik, sadece iki kişiye izin verdiler. Yiğit ve Can daldılar içeriye. Hem posteri imzalattılar hem de biraz sohbet etmişler. O an ben niye atlamadım diye hayıflandım.

Kapıların açılmasına hala bir buçuk saat varmış. Biz de cebimizdeki kalan paralarla bira alıp dışarıda demlenmeye karar verdik. İçeride içki muhtemelen ateş pahasıydı. Tuborg kırmızılarımızı alıp bir binanın önüne çöreklendik. Muhabbet ne ara kavga etmeye geldi hatırlamıyorum ancak kavga etmenin gerekliliğine geldi çevirdiğimiz geyik.

- Yuh o saatte konser mi başlarmış.
- Ne bileyim oğlum, zenginlerin adeti öyle herhalde.

"Neden abi? Ben ömrümde kavga etmedim hiç, ihtiyacım da olmadı."
"Ne demek oğlum. Birisi sataştı diyelim."
"Abi yoluma giderim, ne hali varsa görsün."
"Olur mu lan! Biri anana küfretti diyelim?"
"Abi küfretmekle eline bir şey geçmez, etse ne olacak?"
"Ne demek ne olacak? Anan lan!"
Alkol de etki göstermiş olacak ki insanların sorgulayan bakışlarına daha fazla direnemedim;
"Ana ayrı abi, o zaman dalarım tabi." Bu kesinlikle ben değildim. Resmen mahalle baskısı.
"Tabii ki oğlum. Anaya laf söyletilmez."

- Ahaha nasıl gaza getirmişler.
- Sorma. Ben ömrümde kavga etmemişim, ben bile kavga olsa da girsek diye bekliyorum.
- Nereden çıktı oğlum kavga dövüş?
- Ne bileyim. Muhabbet ne ara oraya geldi farkına bile varmadım.

Kapılar açıldı. Hafif çakırkeyf olmuştuk. Kabanlarımızı vestiyere bırakmamızı istediler ancak inat edip vermedik. Can'ın evi mekana yakın olduğu için o sonradan katıldı aramıza. Böylelikle ben, Can, Yiğit, Yasin, Laz olarak daldık mekana. Konser parası karşılığında verdikleri pullarla bir içki alabilme hakkımız vardı. Biz de votkadan yana kullandık o tercihi.

- Ankara'nın Konur ve Bestekar punkları olarak ayrılmasını orada anladım. Gerçekten biz Konur punklarıyız.
- Nasıl lan?
- Akay Caddesi'nden yukarısı bize göre değil abi. İnsan çeşitliliği bile farklı.
- Can uyar ama. Aramızda maddi durumu en iyi olan o, zaten mahallesi sayılır.
- Aynen ama bize göre değil oralar.

Aylin Aslım henüz sahne almamıştı. Ortam ısıtılmak için çalınan dj şarkılarıyla eğleniyorduk. Bir ara Laz, Yiğit ve Yasin eğlencenin dozunu epey kaçırdılar, mekan kendilerininmişçesine eğleniyorlardı. Ses etmedik. Sonuçta eğleniyorlardı, kimseye zararları yok.

Ve tüm güzelliğiyle Aylin Aslım sahneye çıktı.
- Sütlü'yle çıktı değil mi?
- Evet evet, çok iyi oğlum. Gel Git albümündeki şarkıları rock tınısıyla söylüyorlar. Kendi şarkılarını coverlamış yani.
- Çok iyi ya. Albüm çıkartacaklarmış nisan gibi.
- Bekliyoruz hevesle.

Şarkılar bir bir akıyor, bizimkilerin kendini kaybetmiş eğlencesi de sürüyordu. Mekan tıklım tıklımdı, hal böyle olunca da diğerlerini rahatsız etmesinler diye tampon görevi görüyordum, diğerlerini rahatsız etmesinler diye. Sanırım tam da Benim Hala Umudum Var çalıyordu ki arkadan itmeye başladılar. Öncelikle kafanın güzelliğinden hiç bir şey anlamadım. Sonrası ise film şeridi gibi. İteklemelere bizimkiler de karşılık verdi ve ardından birisi "orospu çocukları!" diye bağırdı. Şartlı refleks! Böyle bir şey yaşayacağımızı biliyorlarmış gibi öncesinde beni bu kelime karşı şartlamışlardı. Öncesinde ortalığı yatıştırmaya çalışırken o kelime ile birden bire adamlara dalmaya başladım. Ömrümde kardeşimle ettiğim kavgalar haricinde ilk kavgamdı. Bizden sayıca üstünlerdi ancak 16-17 yıllık ömrümün ilk kavgası olunca nasıl bir gazla girdiğimi hatırlamıyorum. Sahnenin hemen önündeydik ve gördüğüme vuruyordum. Güvenlik hemen kavga çıkaran adamları dışarı aldı. Müzik durdu, kısa bir sürenin ardından bizi de aldılar. Giderken son bir kez sahneye baktım ve Aylin Aslım'ın "onlar bir şey yapmadı, benim davetlim, arkadaşlarım onlar, bırakın onları" dediğini işittim mikrofondan. Gülümsedim.

- Oha öyle mi dedi?
- Evet oğlum! Nasıl tatlı biri bir görsen.
- Gelemedim işte ya, biliyorsun ev ile olan durumu.
- Bi' dahakine gelirsin.
- Ee sizi attılar mı yani mekandan?
- Dur dinle, anlatıyoruz işte.

Kapının dışına kadar sürüklediler hepimizi.

"Abi adamlar başlattı kavgayı, biz bir şey yapmadık. Kendi halimizde eğleniyorduk."
"La oğlum tamam, gidin işte, buraya kadar."
"Abi biz konser izlemeye geldik, yapmayın ya. Taa nereden geldik."
"Oğlum yapacak bir şey yok, adamlar daimi müşteri."

Son cümle sınıf farkını ortaya koydu. Biz Ankara'nın ucuz barlarında eğlenen birer "it kopuk"tuk, onlar ise "bu mahallenin çocukları". Bu konuşmayı yapan görevli gittikten sonra başka bir bodyguard geldi.

"Abi n'olur girelim, bırakın. Tamam içeride bir köşede izleriz konserimizi."
"Ya yürüyün gidin asabımı bozmayın."
"Onlar neden çıkmadı o zaman? Ne yapmışız biz?"
"Ellemişsiniz."
"Abi yok öyle bir şey, yanlışlıkla elimiz falan çarptıysa da girer özür dileriz, elleme falan yok. Kız yoktu ki zaten arkamızda."
"La yok oğlum adamların sikini taşağını ellemişsiniz!" Can'ın bardağını taşıran son damlaydı, hepimiz afallamıştık.
"İbne miyiz la biz! Ne diyorsun?" deyip iki metrelik adama dalmaya başladı. Adam kollarından tutup ayaklarını yerden kesti, biraz sallayıp ileriye doğru itti.
"La oğlum siktir git bak kulağını ısırır koparırım."
"Gel kopar lan! Senden korkan senin gibi olsun." Can'ın gözü dönmüştü. Kendi sinirimizi unutup onu sakinleştirmeye çalıştık.
"Can tamam, adam öldürecek şimdi seni."
"Ya bırak abi ya, adamları ellemişiz de, falanmış filanmış."
"Tamam Can boşver."

- Oha! Nasıl lan? Adamları mı ellemişsiniz?
- Yok oğlum ellemedik, ne ellemesi? Neden elleyelim hem?
- Ne bileyim eliniz çarpmıştır.
- Yok be abi, adamlar müdavimmiş, bizi de çapulcu gördüler attırdılar işte. Yalnız elleme olayını ben de anlamadım.

Bodyguarda laf anlatmak güç, dinlemiyor bile. Hala kapının önünde titreye titreye bekliyoruz. Biraz daha düzgün bir adam çıktı içeriden.

"Gençler boşuna beklemeyin, almayacağız içeriye."
"Bekleriz biz de, adamlar çıkınca bir daha döveriz." Muhtemelen tiplerini hatırlayanımız bile yoktu.
"Saçmalamayın gençler, hadi gidin evlerinize."
"Abi gidecek paramız yok. Konser paramızı geri verin o zaman."
"Verin pulları, ben de paranızı iade edeyim."
"İçki aldık biz onunla."
"O zaman para iadesi de yok."
"O zaman mecbur burada bekleyeceğiz."
"Konser bitince nasıl gidecektiniz eve? Madem paranız yok."
"Sabaha kadar Kızılay'a yürüyecektik, o zamana kadar da otobüsler çalışmaya başlar."
"Neyse tamam taksi paranızı ben vereyim."
"Uzakta oturuyoruz ama."
"Farketmez" dedikten sonra bir taksi çağırdı. Tanıdığıymış.

"Ne tarafa?" diye sordu taksici. Can'ın evi yakın olduğu için ilk onu bırakacaktık, sonrasında ise uzunca bir yol bizi bekliyordu. Taksici başta "o kadar yol gidilir mi be? Kızılay'a bırakırım sizi" demişti ancak hala kavgaya hazır gazımız üzerimizde olunca hiç alttan almadık, Abidinpaşa'ya kadar bıraktırdık kendimizi. Eve gelir gelmez de sızdık zaten.

- Yuh oradan buraya kadar taksiyle mi geldiniz?
- Tabi. O kadar attılar, konser yalan oldu, paramızı da vermediler.
- Dünya para tutmuştur lan.
- Umrumuzda mı sanki?

Ertesi gün uyanır uyanmaz "ibne miyiz la biz!" diye bağırdım, herkes uykusundan kahkaha ile uyandı...

Konserde biz gittikten sonra ne oldu, hangi şarkılar çalındı, insanlar nasıl eğlendi hiç bilmiyorum. Merak ediyordum aslında çünkü Aylin Aslım'ı ilk kez canlı izleyecektim, olmadı. Can'ın sayko yanını ilk kez görmüş olmanın verdiği şaşkınlıkla konserden çok Can'ın nidaları hatırlandı ve benim ömrümde ettiğim tek kavgam. Demek ki insanlar birbirlerini bu şekilde gazlayıp şiddete teşvik ediyorlar.

- Ee nasıl bari sevdin mi kavga etmeyi?
- Yok lan nesini seveceğim. Ben hala konuşup anlaşma taraftarıyım.
- Nasıl bir adamsın sen? Neyse şu kül tablasını boşalt gel, puroyu koyacak yer yok, izmaritler yanıyor.
- Niye ben?
- Ben kolaları doldurdum da ondan.
- İyi be tamam.

Soldaki başucumda duran turuncu poster, hala evin bir yerlerinde duruyor olması lazım. Diğer posterlere takılmayın, ergen zamanlar o zamanlar :)


One Comment

MARTI dedi ki...

Bir "haha" da benden gelsin.

Blogger tarafından desteklenmektedir.