- alıntı -
Görkemli bir sirkti, ömründe ilk kez böyle bir yere geliyordu. Her ne kadar hayvanların doğasına uymayan hareketler yapmaya zorlanmasına karşı olsa, onların acı çektiğini bilse de bunu gözüyle görmek istiyordu. İçeri adım attığındaki şaşkınlığı yüzünden okunabiliyordu. Atlar, palyaçolar, cambazlar, hokkabazlar... Hayvanların şovlarını içi acıyarak izliyordu, yüzündeki tiksinti ve acıma ifadesi bundandı.

Sahneye ip cambazı çıktığında yüzündeki hayret, tiksinti, acıma, tüm hisler kayboldu ve sadece korku vardı. Kalp atışları duyulabilirdi, biraz dikkatli dinlenilseydi.

"Hiçbir kuvvet beni oraya çıkaramazdı" dedi yanında kayıtsızca izleyen arkadaşına dönerek.
"Düşmeyeceğinden emin olduğu için orada ya da düşse de başına bir şey gelmeyeceğinden. Sen de emin olsan sen de çıkardın" dedi, gözlerini cambazdan ayırmadan.
"Bilmem, belki."
"Yolda yürümek de çok korkunç bir şey mesela ama sen korkmuyorsun, bu yüzden yürümeye devam ediyorsun."
"Neden korkunç olsun ki yürümek?"
"Osteogenesis imperfekta hastası olduğunu düşün."
"O nedir?"
"Cam kemik hastalığı. Korkmadan yürüyebilir miydin yine? Ufacık bir tökezlemende tüm kemiklerinin kırılacağını düşünerek yürümekten korkardın."
"Haklısın, hiç böyle düşünmemiştim. Ama peki aşk?"
"Nesi varmış aşkın?"
"Ben başıma bir şey gelmez diye düşünerek aşık olmuştum."
"Emin misin?"
"Aslında..."
"Aşk da insanın kumar tutkusu olsa gerek. Altılıyı tutturan çok az kişi var" diye sözünü kesti.


Blogger tarafından desteklenmektedir.