Yok hayır düzeldim artık, serzeniş yapmayacağım bu sefer. Hatta ertelediğim Dortmund maceramı bile yazabilirim, o kadar iyiyim. Sadece yapmam gereken bikaç ödevi ertelemiş bulunmaktayım onun huzursuzluğu var üstümde, onları da hallettikten sonra nirvanaya ulaşmış olacağım. Aa harbiden anlatayım mı lan otostop yolculuğumuzu? Zaten gün gün günce tutmuştum, hatırlamam o kadar zor olmayacak.

İlk olarak kararlaştırdığımız üzre 12.05.10'da sabah 6 gibi Hütteldorf'a mevzilendik. Önce birer sandviç aldık, bi tane de sigara. Yanımızda tütün getirmiştik ama yine de aldık bi sigara, son hovardalığımız o olacaktı. Neyse baktık metronun önünde otostoba elverişli biyer yoktu, yürümeye devam. İlginç ilginç köprü altlarından falan geçtikten sonra (bi grafiti vardı çok beğendim al işte bu) Neyse sonra yürüyebileceğimiz yol bitti, otobana daldık. Oradan da bi süre yürüdükten sonra hala elverişli olmadığını farkettik. İnşaattaki insanlara sorduk, biraz ileride bir benzinliği gösterdiler. Benzinliğe vardık başladık otostop çekmeye ama yine pek işe yaramadı. Saat te zaten 11 falan oldu, onca zaman sadece düzgün yolu bulmaya harcadık. Benzinlikte de aradığımızı bulamayınca yürümeye devam ettik, bi süre daha yanlış yerlerde şansımızı denedikten sonra otobana çıkmaya karar verdik. Elimizde sevgili haritamız çıktık otobana, elimizde "Linz" yazılı kartonumuzla. Elimizi kaldırır kaldırmaz bi tane transporter durdu. Çok tatlı bir çift. İsviçrelilermiş. Linz yakınlarında bir yere kadar bıraktılar, yolda bir ara mola da verdiler kahvaltı yapmamışlar. Yanlarındaki kamp malzemelerini çıkarıp anında omlet yaptılar, ister misiniz diye çok ısrar etseler de gerçekten tok idik. Bize süper kahve falan yaptılar. Her neyse kahvaltımızı da hallettikten sonra yola devam ettik. Yaklaşık (kahvaltı da dahil) 1.5-2 saat kadar yol aldık. Sonra bizi bir dinlenme tesisi gibi bi yerde bıraktılar. Bak işte bunlar da o sevimli çiftimiz;
Normal şartlar altında oradan bir araba ayarlamamız gerekiyordu ama biz çok zeki(!) olduğumuzdan dolayı tekrar otobanın yolunu tuttuk ve yaklaşık 10-15 km kadar yürüdük hadi o kadar olmasa da 10 km rahat yürümüşüzdür. Bizi otobanda farkeden Avusturya polisi de bitti tabi yanımızda,
- Napıyosunuz burda?
- (Talha'nın cevabı) Dortmud'a gidiyoruz!
- Otobanda bu şekilde yürüyemezsiniz, telhlikeli ve yasak!
- Peki ne yapmalıyız?
- Benzinliklerden falan deneyin, burada yapamazsınız.
- Peki bizi en yakın benzinliğe bırakır mısınız?
- Gelin.

O benzinlikteki otostop denelerimiz: Sağolsun 10-15 km ileride büyük bir tır parkına bıraktı, eğer bir daha otobanda görürse kafa başı 36€ ceza yazacağını da söyledi. Biz de oraya kadar ki durumumuzu konuşmak ve biraz dinlenmek için oturduk çimlere; Sonra bi tane 34 plaka tır gördük, ona sorduk ama elimiz boş döndük. Sonra dolanırken otostopçu bi elemana daha rasladık. Acayip neşeli sevimli bi adam, Slovakya'dan çıkmış o da yola, Almanya'ya gidiyormuş. Onunla biraz muhabbetin ardından bi otostopçuya daha rasladık, o da Viyana'dan çıkmış yola, aynı okuldaymışız meğerse. Onunla da ayak üstü muhabbetin ardından mevzilenip başladık otostoba. Bizim elemanlar buldular, bindiler gittiler. Biz hala bekliyoruz. En son 2 tane daha 34 plaka tır gördük, gittik konuştuk saolsunlar sınıra kadar atalım sizi dediler. Ertesi gün tatil olduğundan tırlar hareket edemeyecekmiş belli bir saatten sonra. Neyse sınıra varmadan hemen önce benzin almak için durduk, adamlar kahve ısmarladı. Bulgar göçmenleriymiş. Kahveleri de içtikten sonra sınıra geldik, tırdan indik. Ortalıkta dolanıyoruz. Çok fazla tır var, hemen hepsi Türk. Bi tane Hakkarili abi bulduk, bolca belden aşağı muhabbet ettik.

Ya o gece orada kalacaktık ya da gidebildiğimiz yere kadar gidip geceyi olabildiğince uzakta geçirecektik. 2. şıkkı seçtik. Polonyalı bi abi kamyonu çalıştırdı, gittik çaldık kapısını. İlk sorumuz "ingilizce biliyor musun?" oluyor zaten. İngilizce bilmesine sevindik, atlayın dedi o da. Atladık, süper bi adam. Gidene kadar herşeyden muhabbet ettik. Artık hepimizin gözler kapanıyordu bi benzinliğe çekti, dinlenme tesisi olan. Passau ve Nürnberg'i geçmiştik, Wurzburg'a 40 km kala bi yerdeydik. Bak bu da Polonya'lı amca, biraz karanlık ama iş görür;

Saat 00.30. Bu saatte otostop olmaz dediysem de dinletemedim Talha'ya. Ben kafamı koydum kafeteryadaki masalara, uyudum. O hala "ben araba bulcam!" diye dolanıyordu ortalıkta. Sabah 6 gibi bir gündür bişey yemediğimizi farkederek kahvaltı yapmaya karar verdik. Kahvaltının ardından tekrar otostop denemeleri. Bir müddet denedik, 3-5 saat kadar. Bikaç tane durdu ama istediğimiz tarafa gitmiyordu. İllki Dortmund'a varmamız gerekli idi.

Bi ara artık bıkmaya başlamıştık ki Talha gidip bi araca daha sordu. Adam Düsseldorf'a gidiyordu. Şık giyimli gençten bi adam. "Atlayın" dedi. İşte o an dünyanın en mutlu insanlarıydık heralde. Bi an arka koltuğa dönüp baktığımda Talha çoktan kaymıştı, ben de almancamı son sınırlarına kadar zorlayarak adamla muhabbet etmeye devam ettim. sonrasında abimiz "uyu sen de, ben yaklaşınca uyandırırım" dediğinde ağzımdan sadece "wricklich?" (Harbi mi?) kelimesi çıkabildi. Sonrasında huzurlu bir şekilde yumdum gözlerimi. Radyoda çok hoş chillout şarkılar, bilmem kaç şeritli Almanya otobanı, BMW model araba ve rahat bir uyku! Daha ne isteyebilir ki bir insanoğlu?

Abimiz yolunu değiştirip bi 80-100 km daha giderek bizi Dortmund'a 40 km bi yerde büyük bir dinlenme tesisinde bıraktı. İnan o an zafer kazanmış gibiydik. Daha önce bizi görüp almayan bazı araçlara rasladık, suratlarına karşı sigaramızı üfledik gururlu bir şekilde.

Artık son 40 km'yi yürüsek bile aşardık ama gerek kalmadı. 1 saat dolmadan bir tane Alman çocuk aldı bizi arabasına. İşim gücüm yok, bırakırım gideceğiniz yere kadar dedi. Süper! Navigasyonu pek iyi değildi ama Dortmund'un içini bulana kadar canımız çıktı. Her neyse, sora sora Bağdat bulunurmuş. En sonunda Dortmund'un içinde bir yerlerde indik, taksici Türk abilerden birisi bizi hauptbahnofa attı ve Burakları beklemeye başladık.

Kısa bir bekleyişin ardından Burak ve Gizem kapıda belirdiler, işte o an "bitti" dedim, evet başardık! Zeynep'in eve giderken sadece birkaç anımızı anlattık, hepsini tüketmedik. Çünkü evde Zeynep ve Nil hikayeyi dinlemek için sabırsızlanıyorlarmış. 10 numara kahvaltının ardından olanı biteni gülüşerek anlattık. Sanki olanlar başıma gelmemiş gibiydi anlatırken, dışarıdan izliyordum o sıra kendimi.

Bu kadar. Bundan gerisi de gezip tozmaca işte. 8 günlük Almanya maceramızda NRW (Nordrhein Westfallen) eyaletinin hepsini gezdik heralde. Bundan gerisi de başka bir hikayeye giriyor.


Blogger tarafından desteklenmektedir.