Bilmeyenleriniz olabilir, ana karakterleri Dut ve Emre adında iki aşık olan bir roman taslağım var, hala yazdığım. Aşağıda okuyacağınız kısım bu roman taslağından bir kısım ve cinsellik içerir. O yüzden devletin yasal yaş sınırlaması ne ise ona uyarak okuyunuz. Ya da okuyun, siktiredin devletin yasal sınırlamasını, sanki bilmediğiniz şeyler.
*Bu arada düzenlemeler olmamış hali şu anda 47.000 kelime civarında. Ortalama bir kitap kıvamına geldi, tamamlandığında görüştüğüm bazı yayınevleri var, sayfalarını çevirerek okuyacağınız bir hale de gelecek diye ümit ediyorum. Sevgilerimle.
(...)
Çadırın kilidini açıp içeri girdiğimizde, önce çantalarımızı sağa sola iteledik ki ortada bize yatacak yer olsun. Matlarımızı altımıza yerleştirdik. Uyku tulumlarını boydan boya açıp tekini altımıza serdik, diğeri ise kenarda, üzerimize örtmek için hazır bekliyordu. İki kişi için oldukça genişti çadır, tavan ise dizlerimizin üzerinde durduğumuzda hala bir miktar boşluk bırakıyordu. Yanyana sırtüstü uzanıp bulunduğumuz anı, tatilde olduğumuzu idrak etmeye çalıştık. Dut ile birlikte tatile çıkmıştım, çadırda kalıyordum, tepemde ağaç dalları, onun da üstünde yıldızlar. Altımda toprak, karşımda deniz ve mis gibi hava. Yaşadığımı hissediyordum. Kolumu yastık yaparak Dut’a doğru döndüm, o da bana döndü aynı vaziyette, konuşmadık. Gözlerini kapayarak dudaklarıyla bana doğru hamle yaptı. Ay dolunaydan bir önceki gündü, yapay aydınlatmalar olmadan da aydınlanabiliyorduk. Dut’un hamlesini gördüm ve artırdım, elimi beline dolamıştım bile. Artık dudaklarımız ve dilimizle birlikte ellerimiz de birbirimizin vücudunda geziniyordu. Hiç acele etmedik, yavaş yavaş öpüşmemize devam ettik.
Üzerimizdeki kıyafetleri bir bir sıyırarak nefessiz kalıncaya kadar öpüştük. Nefes
nefese dudaklarını dudaklarımdan çekerek kasık ve karnımın arasında bir bölgeye oturdu Dut, nefesini dengeledikten sonra fısıldayarak konuşmaya başladı; “Beni seviyor musun?”
“Sana bayılıyorum!”
“Neyime?”
“Saçlarına” diyerek parmaklarımı saçlarında dolaştırdım. “Kaşlarına, gözlerine, burnuna, çenene, yanaklarına, gamzene…” parmaklarım yüzünün her yerinde dolaşıyordu. Gözlerini kapatıp bu ayine ortak oldu. Kendime doğru çekip bir öpücük daha aldıktan sonra “dudaklarına” dedim, gülümsedi. “Gülüşüne.”
Ellerim, yüzünden aşağıya doğru kayıyordu, “boynuna, omuzlarına” diye ellerimi gezdirirken huylandı, başını gülümseyerek yana doğru, elimin üstüne yatırdı, “göğüslerine ve uçlarına…” Kavradığım göğüslerinin uçlarını baş ve işaret parmağımla nazikçe sıktım. İçini çekip titrediğini hissettim. Gözlerini kapayıp dudaklarını diliyle ıslattı. Ellerimi iki yandan beline doğru kaydırırken derin bir nefesle göğsünün şiştiği görünebiliyordu, dudaklarını ısırarak lafımın devamını bekledi. “Beline...” Ellerimi, iki yanımda, dizleri kırılmış vaziyette duran bacaklarında, önce yukarıdan topuklarına kadar, oradan da kalçalarına kadar gezdirdim, “bacaklarına...” Tüylerinin diken diken olduğunu hissedebiliyordum ellerimin altında. Kalçalarını sıkarak kendime doğru çektim, dengesini kaybedip göğsü göğsüme yaslandı, on santimetre mesafeden gözlerimin içine bakıyordu, “kalçalarına” dedim, biraz daha sıkarak. Gözlerini zevkle kıstı ve dudakları aralandı, başını, omuz ve başımın arasına koyarak kulak mememi dudaklarının arasına alarak derin bir nefes verdi “onları ben de seviyorum” dedi gülerek. “O kadar şeyi ne ara sevdin?” dedi şaşırmış bir ses tonuyla, cevabımı beklemeden de dudaklarını benimkiyle kenetledi. Dillerimiz, o dar alanda dans ederken üzerimizdeki son çaputlardan da kurtulduk, yalın bir halde aşkın doruklarına doğru yola çıktık, telaşsız bir acelelikle.
Ne kadar süre birlikte olduk hatırlamıyorum, ikimiz de bitkin düştüğümüzde Dut göğsümde yatıyordu, ben de saçlarıyla oynuyordum. Kalp rtimlerimiz biraz dengelenince çadırın kapısını biraz araladım, dışarıda kimse görünmüyordu. Bir tane sigara çıkardım, sırayla birer nefes alarak tükettik, araladığım boşluktan da külleri silkiyordum. İzmarite vardığımızda da çadırın hemen önüne, söndüğünden emin olana kadar bastım izmariti, ardından da ertesi gün çöpe atmak şartıyla olduğu yere bıraktım. Kapıyı, duman komple dışarı çıkana kadar, içerisi görünmeyecek şekilde aralık bıraktım, sonrasında ise tamamen kapayıp ilk doğduğu vaziyette beni hayran hayran izleyen Dut’un yanına çıplaklığımı giyinmiş bir şekilde uzandım. Giyinmemeyi kararlaştırdık, o şekilde uyku tulumunu üzerimize alarak sarılıp uykunun kollarına bıraktık kendimizi.
(...)
11 Comments
En çok sigara izmaritini yarın atacak olmaları gitti hoşuma :P
Heyecanlandım bu kitap konusunda ben de *.* Oyf, Duut *.*
Yalin dilini sevdim. Kelimelerinle cizdigin resimler de cok net olustu kafamda. Kitabi merakla bekliyorum efenim.
Teşekkürler hanımlar ^_^
@Cessie, devamını yazdım, izmarit sabah hala çadırın girişinde duruyormuş, attı Emre onu çöpe. Spoiler olsun bu da :D
@Baykuşun Notları, eğer gözünde canlandırabilecek kadar betimleyebildiysem çok sevindim ^_^
Bir seferde okudum bitti, çok akıcı. Hani böyle malt bira için akıp gidiyor falan denir ya, resmen aktı gitti.
Roman halini bekleyelim bakalım :)
Sağolasın Patates ^_^ basılırsa sana yollayacağım bi tane, söz!
Tabii sizlere de hanımlar ^_^
Hah ben de tam bizi de unutma diyecektim :)
Dutla emreyi artik blogdan okumayi, bilgisayar ekranindan okumayi protesto ediyordum. O yuzden yorum atmaycaktim. Ama olmadi dayanamadim. Bitir artik allasen!
Bi de dut naiflesiyor gunden gune yoksa ben mi yanlis bildim acaba?
Az kalldi az :) bu arada evet, dogru tespit, Dut, Emre'ye karsi yelkenleri suya indirmeye, o sert kabugunu kirmaya basladi. Son dugumler de cozuldukten sonra gor sen , Dut'u :)
İmzala bana, imzala bana *.*
hep güzeldi hala güzel.. :)
Yorum Gönder