Misafirlerin gitmesine dayanamayan yürek kendini sokaklara vurmuştu. Hava rüzgarlı da olsa tam gezilesi, güneşli falan. Onlar evi terkettikten sonra biz de sokaklara attık kendimizi. Sokaklar boyunca dolaştık, durmadan Ekatarina ve Indre'yi anlattım bizim oğlanlara. Yoksa o başka bi gün müydü ya? Yok yahu o gündü işte. Her neyse. Havanın güzel olmasından mütevellit önce şehir meydanını gezdik ardından taa şuralarımda birşey (yazar burada sağ elini sol göğsüne koyarak anlatmaya devam eder) Burggarten'a gitmemiz gerektiğini söyledi. Oturduk banka, başka bir arkadaşın gelmesini bekledik (yok yahu bu olay p.tesi olmuştu). "Gelirken şarap al lan, beyaz olsun!" dedikten sonra kapadık telefonu, gelince de ufak ufak şaraplandık. Derken, yüreği güp güp ettiren o an geldi. Nele. Birden karşıdan belirdi.

- Merhabaaa, nasilsiniz?
- Aaa naber Nele?
- İyiyim ama çok zaman türkçe konuşmadım, unuttum.
- Yok canım, unutmazsın.

Havadan sudan devam etti muhabbet. İlk başlarda yüzüne bakamadım, garip oldum, sonrasında da %11 alkol oranlı beyaz şarap çarptı resmen, bi sersemletti, çarptı resmen. Sonra ufak ufak, daha az çekinerek muhabbete devam ettim. Yanında da ev arkadaşı vardı, sevimli biri. Sonra o arkadaşı gitti, başka bi arkadaşı geldi. O gelen kızı birkaç partiden tanıyordum zaten, ayak üstü sohbetin ardından Nele'nin yanına oturdu, onlar aralarında muhabbete daldılar, biz de kendi halimize döndük. Bi ara gözlerini kaçırarak ve biraz tripvari bir tavırla bizim misafirleri sordu, gittiler mi diye. Sadece o kadar, uzatmadı hiç o muhabbeti. Bi ara üç tane Türk genci gelip binanın önünde fotoğraf çekiliyolardı, Nele bana döndü; "bak biz böyle tanışmıştık". Sonra arkadaşına tanışma faslımızı başından anlattı. Biraz gülüştük, anılar tazelenince. Okullardan bahsettik, ayrı olduğumuz sürece yaptıklarımızdan falan. İspanya'ya gitti dün, 2-3 hafta oralarda olacakmış. geldiğinde daha sık görüşürmüşüz, umarım öyle olur. Sonra hava ufaktan kararmaya başladı, arkadaşıyla birlikte gözden kayboldular. Hala çok tatlı, hala gözlerinin içine içine bakmak tedirgin ediyor, hala... Neyse. Hayatta pek çok yanlış yaptım, yapmadan bu zamana gelemezdim zaten ama hiç birinde keşke demedim. Bu olayda da demiyorum ama bi şarkı dinledim bi anlık cız etti, benim olayla biraz bağdaştırdım. Sormasaydın yerine sormasaydım diye dinleyince cuk oturuyor. Hem güzel de şarkı, siz de dinleyin.



O günü de öyle harcadık işte. Önceki akşam ya da misafirlerin gittiği akşam bi sokak çalgcısı görmüştük. Hang Drum çalıyodu. Ondan bana iş çıkabilir, yani çalışma manasındaki iş. Çok değerli bilgiler edindim.

Ararsa falan haber ederim ;)

O değil de bu ara hava ne güzel lan! Ama yaz kurak geçer böyle devam ederse, ben razıyım güneşsiz bikaç aya daha, yağmur yağsın.


Blogger tarafından desteklenmektedir.