2005 Yılbaşısı...

     "Kolay gelsin."
     "Sağolasın."
     Ulan bari bir arkanı dön selam verirken. Benim evimdesin, seni tanımıyorum bile ve dışarıdan gelen benim.
     "Kurdunuz mu bilgisayarı?"
     "Ya kurduk da müzik çok yüklemişiz, açılırken kitleniyor."
     "Hmm. Ben Emre."
     "Ben Apo."
     "Senden n'aber Can?"
     "İyi ya, şu kurulum bitsin alkol almaya gidelim, bir de insanları Kızılay'dan toplamak gerek, burayı bilmiyorlar.
     "Tamam, ben şu çantayı bırakayım. Çok kişi gelecek mi?"
     "Foruma haber saldık, 20 kadar kişi gelecek sanırım."
     "Hey maşallah!"
     Kendi başıma yaşadığım bir evdi neticede ve yılbaşının gelmesi coşkusunu genç damarlarımızda hissediyorduk. Anahtar her zaman kapının üstünde dururdu zaten, haberli habersiz arkadaşlarım sürekli gelirdi eve. Bu parti için de önceden gelip evi hazırlasınlar diye arkadaşa anahtarın yerini söylemiştim. Nasıl bir gafletle tamam dedim hatırlamıyorum ama bir yola girmiştik vesselam. Kızılay'a vardık, insanları toplamaya başladık ve alkolleri.
     "Taksi en uygunu, 5-6 kişi sığalım her taksiye, otobüs parası da anca o kadar tutar zaten."
     "Tamam."
     "Öne hanım kızımızla birlikte birisi otursun." dedi taksici amca.
     "Tamam, madem hiç biriniz oturmuyorsunuz ben otururum." diyerek kuruldum öne.
     'Çakaaal, bilerek atlamıştın oğlum sen orada öne'
     'Ne alakası var lan, öne birisi geçmesi gerekiyordu, kimse oturmadı.'
      Bagajda alkoller, kucağımda ortamın tek kızı yoldaydık. Ev yakın olunca bu kadar kişi taksiye bindiğimiz takdirde otobüse vereceğimiz paradan çok daha azı ile eve varabiliyorduk. Önden bir gurup arkadaş yola çıkmıştı, o güne kadar yapmak isteyip de bir türlü yapamadığım aksiyon sahnesini nihayet gerçekleştirebilmiştim; "öndeki taksiyi takip et!"
     Önlü arkalı vardık taksilerle. Bizimkiler önden gelip evi derleyip topladıklarından dolayı girer girmez içkileri soğutmaya koyulduk, insanlar mont ve çantalarını çıkardı, çekyatlara yayılmaya başladık. İnsanlar birbirleriyle kaynaşıyorlar, muhabbet sohbet. Ne de olsa kimsenin birbirini tanımadığı bir ortam. İçlerinden biri seri katil olsa, kafayı güzel yaptıktan sonra hepimizi kesse yeridir.
     Bir de süpriz vardı; babam ve kardeşim de yılbaşını geçirmek için Ankara'ya geliyorlardı. O an annem gelmedi diye o kadar sevinmiştim ki. Çünki o kadar adam dağıtacaktık o gün, evin tavanı ya da duvarları, bir yerler mutlaka yıkılacaktı. Öyle bir gençlik ateşiyle, öyle bir gazla girişmiştik bu parti işine. Babam da kardeşim de dünyanın en iyi aile bireyleridir, annem de öyle...
     Babam eve geldiğinde kalabalık ve hengameye hiç bir şey demedi. Demez zaten bilirim babamı da yine de baba yani. Geldi, zaten bir kısmını tanıyor insanların, benim arkadaşım olan kısmını en azından. Geri kalanını ben de tanımıyorum. Tanıştıklarımın isimlerini de çabucak unuttum zaten.
     Ama mareşal! Böyle bir adam yok. Forumuna haber saldığımız site bu elemanın arkadaşınınmış. Bu da ilk üyelerdenmiş. Tamam Allah var o site o zamanların feysbuku falan sayılmasa da türk rock camiasının sözü geçen sitesiydi. Adama en uygun lakap olarak da mareşali bulduk. Adam kıdemliler kıdemlisi(!). O siteye ilk üye olanlardan.
     Bir de fakır vardı. Adamın adı Berker'di (şimdi adamın adı diye bahsediyorum ama sonradan yollarımız tekrar kesişti, meğer ne kafa adammış, daha samimi olduk sonra). Berker ismi istemsiz olarak "fucker"ı anımsattığından dolayı da ona fakır aşağı fakır yukarı diye seslendik tüm gece.
     Biralar soğumuş, fıçılar açılmış, ışıklar söndürülmüş, milyon tane mum yakılmış (Allah'tan yanmadık o gece), yerler alınmış... Herşey tamam yani, başlayabiliriz. Doldurduk biraları, herkes kendi arasında sohbet ediyor. Biz de kendi aramızda dalmışız muhabbete, müzikten, siyasetten, geyikten herşeyden bahsediyoruz. Bir ara arkadaş gitar aldı eline tıngırdatıyor. O arkadaşla başlamıştım ben müziğe. Neyse.
     20 adam 1 kız olunca herkes kızın peşinde köşe kapmaca oynuyor. Kız diğer odaya gidiyor, tüm adamlar peşinde. Biz de üşengeç tayfa, kılımızı kımıldatmıyoruz, anca koltuklarda yayıl, bira iç. O zamanlar idmanlı olduğumuz için içtikçe içiyoruz, hala ayaktayız. Salonda kurulu olan bilgisayarı büyük yatakodasına geçirmişiz, tüm mont ve çantalar orada. Diğer odada ise kız ve etrafındaki adamlar. O kadar komik görünüyor ki. Kıza kur yapan yapana. Herkes kendinin bir yönünü göstermeye çalışıyor.
     Bir süre sonra fıçı biralar bitti, şişelere geçtik ama stok hızla tükenme yolunda ilerliyordu. Sağolsun Farecan şaraplarımızı kırdığı için nevale baya azalmıştı. Bir ara mutfağa bira almaya girdiğimde artık kafamın çok da yerinde olmadığını ya da diğer tüm insanların sarhoş olduğunu ya da hep beraber kafayı bulduğumuzu anlamıştım. Babamla mareşal buzdolabının önünde muhabbet ediyorlar;
     - Benim arkadaşım kurdu o siteyi, bilmem nereden bilmem ne sörvırı açtı, oradan oraya birşeyler şey yaptı bıdı bıdıbıdı
     "Tamam mareşalim, doğrudur."
     "Ama işte ben üye olunca bıdıbısıbısıbıdı..."
     Oha resmen mareşal babamı kitlemiş ve benim bile anlamadığım bilgisayar terimlerinde birşeyler anlatarak sevgili babacığımın beyninin ırzına geçiyor! Babam da "her mareşal, öyle mareşal" diyerek geçiştiriyor. Babamın gençle genç olmasına, arkadaşlarıma benim taktığım lakaplarla seslenmesine alışığım ama mareşali ne ara duyup benimsedi çok şaştım.
     "Oğlum yeter, çok içtin."
     "Baba bu son! Başka ne zaman içebilirim ki zaten?"
     "Ama ayakta duramıyorsun."
     "Yok baba, iyiyim ben."
     "İyi tamam."
      Sonrasında Can ve Yiğit geldiler, sanırım elimdeki son biraydı.   
     "Emre biz hiç içmedik bira!"
     "Hmm doğru içmediniz."
     "Onu bize versene!"
     "O zaman bunu beraber içelim. Siz için ama ben de içeyim!" bunu derken şişeyi elimde sıkı sıkı tutmayı ihmal etmedim.
     Bir taraftan da arada bir odaları gezip herkes yaşıyor mu diye bakmayı ihmal etmedim. Kıza kur yapan tayfa kız nereye giderse oraya gidiyor. Kız bir ara adamlardan sıkılmış olacak ki bizim yanımıza geldi sohbete, sonra adamlar yine yumulunca el mecbur kaçtı kızcağız. Bir ara bu kıza yazan tayfa dışarıyı çıkıp Apo'nun vosvosunda takıldı tabii ki kızla birlikte. Bir ara montların olduğu yatak odasında iki tane eleman Sibel Kekilli izlemeye çalışıyorlar ama bilgisayarın hafızası ağzına kadar dolu olduğundan açamıyorlardı. Bir ara yönetici geldi, ömrümdeki ilk şiddetli kavgam evdeki diğer kişiler tarafından önlenmişti, ne güzel kafa göz dalacaktım zaten sevmiyordum pici!
     Ve işte beklenen an geliyordu! Saat 00:00'ı vurmak üzereydi. Hangi parlak fikirlinin aklına geldi bilmiyorum ama ben bile olabilirim pogo yaparak girelim dedik yılbaşına, tüm sene tepinerek geçer diye. Hem de alışılagelmiş birşey değil sonuçta. Önce SOAD açmaya çalıştık, başaramadık. Sonra hem vaktin daralması hem kafaların güzelliğinden ötürü 10'dan geri saymaya başladık. 0'ı vurduğumuzda herkes birbirine girdi. Daha önce pek çok kez pogo yapmıştım ama bu en zevklilerindendi. Müzik yok, ihtiyaç da yok. Birader de daldı, babam kapıdan izliyor (yok bir de dalsaydı, o kadar da değil)! 15-20 dk belki daha fazla nefessiz tepindik. Herkes bir köşeye yığıldı. Alkol de bitmişti. İşte o an babam babalığını göstererek;
     "Hadi bir koşu gidin rakı alın gelin!"
     "Allaaaaa" diye eline parayı alan Laz, üzerindeki ince atlete aldırmadan sokağa fırladı, ardından da Anıl.
     'Çok iyi hatırlıyorum ya' diye güldü Anıl. 'Adam o dik yokuşu koşa koşa çıktı, üzerinde sadece fanila var, içeri girdi bu.'
     "Abi bize rakı ver!" dedi Laz elindeki parayı tezgaha vurarak.
     "Gençlik yanıyor yahu!" dedi tekelci. Laz'ı gördükçe kendisi üşüyordu.
     'Aynı koşar adımlarla eve döndük ama ben o yokuşta koşarken nasıl düşmedim hiç bilmiyorum, adam rakı diye çıldırdı resmen'
     Rakı gelince ne olur? Memleket meseleleri tabii ki. Servisleri Anıl yapıyor, o zamanlar en sakar halleri ama hayret ki tek damla dökmeden servis yaptı. Babamla Anıl'ın samimiyeti bu partiye dayanır.
     "Bak şimdi Ahmet Amca..."
     "Ne amcası lan! Ben o kadar yaşlı mıyım?"
     "Ahmet Abi..."
     "Rakı sofrasında abi olmaz!"
     "Bak Ahmetcim...." dedi en sonunda elini babamın omzuna atarak. Ne diyeceğini şaştı çocuk.
     "Söyle Anılcım!"
     Adam da şikayetçi değil durumdan! Kanka gibi takıldılar tüm gece, bir muhabbet sohbet. Sonra bir ara yerde bardak kırılmış, evin tek kızı onu süpürmeye çalışırken Laz devreye girdi.
     "Oğlum ben bu kızı ayarlarım."
     "O nasıl olacak?"
     "Baya. Tüm gece millet etrafında dolandı kimse götüremedi, ben götürürüm."
     "Ya Laz bırak Allah aşkına!"
     "Görürsün bak."
     Camları süpürmek için eğilen kızın yanına Laz da eğildi ve ömrümüz boyunca unutmayacağımız o cümleyi kurdu; "yalaşak mı?" Kız güldü, süpürgeyi bunun kafasına geçirdi, işini yapmaya devam etti. Biz de karnımızı tuta tuta gülüyoruz.
     "Ne gülüyorsunuz oğlum, hiç yoktan denedim."
     Biz hala yerde kıvranıyoruz, "yalaşak mı?" ne demek lan?
     O kızla beraber misafirlerin bir kısmı gitti, gitar çalan iki genç geldi. Ben oraları kesik kesik hatırlıyorum. Onlar da gitarlarıyla şarkı falan çaldılar. Bir ara babamın onlardan türkü çalmasını istediğini hatırlıyorum. Sonrasında ise yatış pozisyonu aldık. Ben biraderle uyudum, babam Anıl'la. Diğerleri de buldukları yere kıvrıldılar.
     Sabah kalkıp tekrar bir asayiş çektim. Babamla Anıl tamam, diğerleri de tamam. Bir de içerideki odaya bakalım. Girer girmez bir gülme aldı beni. Apo o 2 metre boyunda, 1 metre enindeki arkadaş ortaya yatmış, herkes de kafasını ona koyup uyumuş. Adam resmen yastık işlevi görmüş. Sonra banyoya baktım, bakmaz olaydım. Küvet ağzına kadar kusmuk dolu. Herkes ergen olunca kaçınılmaz son o idi işte. Onu görünce ben de gidip tuvalete kustum.
     Herkes uyanıp bir tencere menemeni afiyetle yedirdikten sonra ortalıkta kimse kalmadı. Herkes işine gücüne gitti yahut işten kaçtılar. Ne de olsa ortalığı toplamak Arslan ailesine kalmıştı. Sadece 2 çekyat, bir yatak, bir masamız olduğundan ötürü temizlik kolay bitti. Tek zorlayan banyo oldu. Tıkandığı için herşeyi el ile temizlemek zorunda kalmıştım. Babam da tek kelime etmedi, nasıl onurlanmıştım, nasıl gururlanmıştım. Arkadaşlarım arasında namım yürürdü yani, babam benimle birlikte yılbaşında dağıttı diye. O zamanlar bırak böyle bir şeyi kendi evinde yapmak, arkadaşının evinde yapıldığından haber alsa baba orayı basar, çocuğunu da alır eve götürürdü.
     Gizem derin bir fırt çekti purodan ve "Abiii keşke gelseymişim."
     "Biz sana dedik o kadar, güzel olacak gel diye."
     "Oğlum sizin o ikiz yata kırıktı ya, hani bir keresinde üstüme atladınız hepiniz birden, tek bacağı kırılmış çapraz duruyordu. O yüzden tüm gece babanın tepesinde uyudum ben! Gece de midem çok bulandı, kalkmaya üşendim. Dedim şuradaki çantalardan birine kusayım, nasılsa kimse anlamaz, o kustuğum çanta benim çantam çıktı! O kadar çantadan sen git kendi çantanı seç!"
     "Ahaha Allah'ın sopası yok, sen elalemin çantası diye kusarsan böyle olur işte. Ee rahat uyuyamadın mı?"
     "Ya uyudum da adama ayıp oldu."
     "Yok ya olmaz. Öyle işte Gizem, yılbaşımız böyle geçti."
     "Abi ben de gelmek isterdim ama biliyorsunuz işte, mecburen evdeyim."
     "Biliyoruz ev kuşu. Kolayı uzatsana."
     "Uzat bardağını."
     "Şarkıyı başa alıyorum!"
     "Al..."


Blogger tarafından desteklenmektedir.