Kapak Tasarımı: Odunluzıkkım Çadır kurulumunu hallettikten sonra saatin henüz erken olmasını fırsat bilerek merkezi keşfe çıktık, ayaklarımıza terliklerimizi geçirerek. Çantaları da çadıra atıp kitledik çadırı, ne olur ne olmaz. Çarşıda tek tük insanlar vardı, çok fazla dolu değildi, sanırım tatil sezonunu henüz açmamışlardı. Sahilde...
dahası...


İkimizde de orta boy sırt çantaları, birer tulum, yollukların olduğu ufak çanta Dut’ta, çadır bende çıktık yola. Saat altıyı biraz geçiyordu, taksiyle Kızılay’a vardık. Gün boyu gereken enerjimizi yürüyerek harcamayalım diye ilk tatil bütçemizi taksiye kullandık. Ormancı’da çay ve poğaça ile kahvaltımızı yaptık, otobüsler altı buçuk – yedi gibi gelmeye başlıyordu. Telaşımız da olmadığı için iki çay içmenin çok vakit kaybettirmeyeceğini...
dahası...


Herkes yaya olarak gideceği için herkesi uğurladıktan sonra biz de bulvara çıkarak bir taksi çevirdik, öncesinde ise ilk açık bulduğum büfeden tuzlu bir kraker almayı ihmal etmedim. Midenin yatışması gerekiyordu. Eve bir sokak kala inip yürüme teklifime Dut da olur verince birer sigara yakıp, eve gitmeden önce askerlik şubesinin karşısındaki parkta banklara oturduk. Ankara’yı tepeden gören yerlerden birisiydi burası, kulağım Dut’ta...
dahası...


Muhabbet muhabbeti açıyor, biz anlattıkça masadan kahkahalar yükseliyordu. Karnımıza ağrı girmişti gülmekten. Bir ara Dut’un telefonu çaldı, o an Laz ve Mustafa lise anılarına dalmışlardı, muhabbetten uzaklaşıp Dut’u izlemeye başladım. Elinde telefon telaşlı bir şekilde masadan kalkıp tuvalete doğru yöneldi ama içeri girmeden önünde hararetli hararetli konuşmaya devam etti. Konuşması bitince masaya tekrar geldi, azğı kulaklarında....
dahası...


*Bu sefer daha uzun oldu, buyurun* Sabahın köründe geç kaldığımı sanarak yataktan fırladığımda saatin daha 9 olduğunu farkedip derin bir nefes aldım. Kalkıp önce duşa girdim, ardından güzel bir kahvaltı ile hazırladım kendimi büyük buluşmaya. Üstüme Dut’un en sevdiği kıyafetlerimi geçirdim, mutfağa geçip bir sigara daha yaktım. Parfüm sıkmayı düşünmüştüm ama Dut sevmezdi parfüm, bana da o kadar cazip gelmiyordu artık. Saat 2’ye...
dahası...


Kocatepe’nin merdivenlerine bıraktım kendimi, istemsiz ağlıyordum ben de. Şaraptan bir yudum, bir nefes duman, her çekişimde hıçkırıklara gömülmek istiyordum. Son cümlesi hala kafamda yankılanıyordu “sence sürdürebilir miyiz?” Sürdürebilir miydik cidden? Dut’u ardımda bırakmayı hiç istemiyordum ama ileride daha fazla pişman olmamak için bu kararı vermeliydim. Benim de niyetim yoktu orada kalmaya, okulu bitirip gelecektim. Hatta...
dahası...


Blogger tarafından desteklenmektedir.