"Tamam, buraya kadar!" Bu cümleyi ilk kurduğum zamanı hatırlıyorum, gönül meselesiydi. Şu anda da hayatta kalma savaşı için kuruyorum bu cümleyi.
     Birkaç haftadır hastalıklı gibi tıkıldım odama, doğru düzgün dışarı çıkmıyorum, az konuşuyorum, sadece yiyip içip bilgisayar kullanıyorum. Ancak benden buraya kadar! Yeter!
     Ne mi yeter?
     Sapık gibi dünya üzerindeki en önemli şeyin önümdeki sınavlar olduğunu düşünmek yeter! Her ne kadar vizemin daha rahat alınması için o sınavları vermem gerekse de hala hayatımın anlamı o sınavlar değil! Bunca zaman inandığım gerçekleri tekrar gözden geçirdiğimde bunun farkına varmam daha da kolaylaştı. Kaldı ki karşımda duran sadece bir sınav! Çoktan seçmeli, %60'ı doğru yapıldığında başarılı sayıldığım bir sınav! Bir sürü slayt olsa da elimde, okuyarak bile aklımda kalabilecek bir ders. Tek yapmam gereken adam gibi okumak. Aslına bakarsan bu konuda bölümdeki kızdan yardım alabilirim. Sürekli etrafımda zaten. Onu sevgili olmadan arkadaş eksenimde tutabilirsem mükemmel! Cumadan sonra çalışmaya başladığımda (daha erken başlasam da fena olmaz tabi) alnımın akıyla çıkacağım bir sınav.
     "Ya vize vermezlerse" diye düşünmek yeter! Vize vermemek de ne Allah aşkına kuzum? Onlar kim oluyorlar da bana vize vermiyorlar? Varsayalım ben o dersleri veremedim, bana tutup da haset akrabalar gibi "ee sen dersleri verememişsin, zaten okuyacağın da yoktu, sen iyisi git evine" mi diyecek? Tabi ki hayır! En fazla yapacağı şey "bak eğer seneye kadar hala bu dersleri verememiş olursan ne sen uğraş ne biz uğraşalım, şurada 'eğer seneye kadar hiç ders veremezsem kendim terkederim bu diyarları' yazılı beyannameyi imzala" derler. Bu, olabileceklerin en kötüsü ki zaten kötü değil. O vakte kadar hala ders veremediysem gideyim bu diyarlardan.
     Ailemi yüzüstü bırakmışım gibi düşünmeye yeter! Ben 24 yıldır onların çocuğuyum ve 24 yıldır kim olduğumu gayet iyi biliyorlar. Tembelliğimi, başarımı, başarısızlığımı, hevesimi, azmimi, hırsımı, gamsızlığımı... Herşeyimi! Yani sen istediğin kadar bahane üret, istediğin kadar kıvır, yalan falan söyle onlar zaten seni senden iyi bildikleri için sırf daha iyi hisset diye yalanlarına, kıvırmalarına göz yumuyorlar. Yani sen vakit kazanmış, sorumluluklarını ertelemiş gibi görünsen de onlar zaten o işin ileriki bir zamanda gerçekleşeceğini biliyorlar. Senden, senin kaldırabileceğin şeyleri bekliyorlar, ne eksik ne fazla.
     Dilinin yetersiz olduğunu düşünmeye yeter! Lan senden daha tarzanca konuşup da sokakta şakıyan, iletişim kurmaya çalışan insanlar var. Fiilin yerini şaşırdın diye seni anlamayacak değiller, senden koşar adım uzaklaşmazlar da. Bilakis sen iletişim kurmaya çalıştıkça onlar daha çok anlamaya çalışır. Neyden çekiniyorsun bu kadar? Velev ki yanlış konuştun, derdini anlatamadın, seninle dalga mı geçecekler? Hayır. Yetmediği yerde ingilizce devam et, bırak o anlamak için çaba harcasın biraz da.
     Uzakta oturduğundan, evinden şikayet etmeye yeter! Volkswagen'in de dediği gibi "biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu!" O yüzden sızlanma! Okuluna mı gideceksin, yarım saat erken kalk, misafir mi ağırlayacaksın, odanda ağırla, kahvaltı mı yapacaksın, bak işte o konuda ne yapman gerektiğini ben de bilmiyorum. Öyle yani. Ses için kulaklık tak falan.
     Hayatındaki gereksiz insanlara çemkirmeye yeter! Çıkaramıyorsan gözardı et! Görmezden gel. Hatta üstüne git, o insanlarla eğlen, taşak falan geç, kendisi anlar belki hayatından çıkması gerektiğini. Yok yere sinir falan olup kendini germe. Sevgi beslemediğin gibi nefret de besleme. Hiç bir duygu besleme. Duygu beslemek değer vermekten ileri gelir. İster nefret, ister sevgi olsun hissin, karşıdaki insana değer biçtiğin için hissedersin onu.
     Kimse beni sevmiyor tribine yeter! Allah bile herkes tarafından sevilmiyor, sen kimsin ki herkesin seni sevmesini bekliyorsun? (Evrenden Torpilim Var kitabında geçiyordu bu söz). Tamam, son gönül işinden de elin boş dönmüş olabilirsin, bölümdeki kızdan başka seninle ilgilenen bir dişi de olmayabilir ama bu demek değildir ki bir ömür yalnız uyuyacaksın, kimse sana gönlünü açmayacak! Sadece henüz vakti değil, sırası gelince öyle bir ak yaşayacağım ki, ben bile şaşacağım yani. En azından o sevgiyi hakedecek birini bulacağım. Uğruna masal yazacak birini.
     Hiç bir işe yaramıyorum, cahilim, öğrenmiyorum düşüncesine yeter! Her zaman işe yaramak, öğrenmek, bilmek zorunda değilsin. Bırak başkasından cahil ol, bırak bir süre sadece ailenin parasını tüket, bırak bir süre öğrenme, kapa kendini dünyaya. Nadasa bırak kendini. Sen böyle de güzelsin, sen böyle de yeterlisin, sen böyle de deneyimlisin, sen böyle de tecrübelisin, sen böyle de bilgilisin. Üzerine bu sıra bir şey eklemesen de olur.
     Hayat (en azından benim yaşamak istediğim) derslerle, okuldaki başarılarla ya da metalarla ölçülemez. Hedef olamaz benim için. Her ne kadar eğitimim yılan hikayesine dönse de amacım sadece diploma değil, yani vardığım yer değil, o süreç benim için önemli. Derler ya hep "vardığın yer değildir yolculuğun amacı, o yoldur, yolda olmaktır, yoldaki öğrendiklerin, deneyimlediklerindir" hah işte o yolu iyi deneyimlemem lazım. En büyük amacım bu.
     Tamamdır, şu andan itibaren kendime geldim diyebilirim. Kendim oldum, bildiğin, tanıdığın Bilo oldum! Hah şöyle! Önce kendini sev, önce kendini bağışla, önce kendini anla. Kendimi unuttuğumda ise dönüp dönüp tekrar okuyacağım bu yazıyı!

*Bu arada Behlül, farkında olmasan da sen yazdırdın bu yazıyı bana. Sana o kadar çok şey borçluyum ki, bir ara toparlayıp hepsini aktaracağım sana. Biricik dostum!


3 Comments

Vesaire dedi ki...

Bu yazıyı bende arada okumayı düşünüyorum .. Banada iyi geldi .. Tşkler Bilo :)

yufkayureklikelgobekli dedi ki...

İbret olsun diye yazdım zaten :) İyi geldiyse ne mutlu!

*ps: İnanmadığım tek bir kelimeyi yazmadım, cidden oradaki şeylere inanıyorum.

Vesaire dedi ki...

Yok zaten seni az çok tanıyorum. İnanmadığın bir şeyi ne yazarsın ne de fikrin olarak söylersin :) Bunaldığım an açıp okuyacağım bu yazıyı :))

Blogger tarafından desteklenmektedir.