Muhtemelen sizi de rahatsız eden bir konu var. Beni de çok rahatsız ediyor, değinmek istedim.

Sosyal medya mecrası çıktığından beri bir çok kişide bir hüzün dalgası mevcut. Farketmişsinizdir mutlaka, yarışma, çekiliş vb. mevzuların hepsi sosyal medya üzerinden dönüyor. En iyi fotoğraf, en iyi yazı, en iyi resim, en iyi şiir gibi kategorilerde bir yarışmaya katıldığınızda oylamalar hep yüklediğiniz site üzerinden ve sosyal medya linkleri üzerinden sürüyor. Ve sonunda bir kazanan oluyor, hediye, ödül, takdir vs kazanıyor. Hiçbir yarışmada olmadığı gibi bu yarışmalarda da adil bir süreç işlemiyor. Sosyal medya yokken jüriden birine yakınlık işe yararken sosyal medya ile birlikte artık jüri sistemi de değişmiş durumda ve artık jüri sosyal medya kullanıcıları olmuş durumda. Böylelikle jüri eşiniz dostunuz olmuş oluyor.

Şimdiye kadar internet üzerinden düzenlenen bir yarışmada, kaçınız beğendiği fotoğrafa, yazıya vs.ye oy verdi? Samimi cevap verin. Ben şimdiye kadar bana kim link gönderdiyse onun gönderisini beğendim. Diğerlerine sadece göz ucuyla baktım. Muhtemelen bir çoğunuz da aynısını yapmıştır. Buradan şu kanıya varabilir miyiz? Eğer eski dönemlerde yaşamış muhteşem ressam, şair, yazarlar bu dönemde yaşamış olsa bu kadar kıymeti bilinmeyecekti. Muhtemelen Feysbuk'ta 1500 arkadaşı olmazdı zira.

Bir çok beğendiğim blog var ancak şu anda aklıma gelen ilk iki tanesini söyleyeyim: Debriyaj  ve Odunluzıkkım. Birinin 185, diğerinin 132 takipçisi var. Bir de "saçma sapan" moda, kozmetik ya da abuk tespitlerde bulunan bloglara bakıyorum, bazılarının binlerce takipçisi var (hepiniz üstünüze alınmayın, mutlaka kıymetli bloglar da var o tarzda yazan). Şimdi bir yarışma düzenlense ve "en mis blog, en güzel yazan, içeriği olan blog" diye, o bahsettiğim saçma sapanlar kazanır. Peki bu sizce adil bir oylama mı olur? "Canlarım bi yarışmaya katıldım, oylarınızı bekliyorummm, kazanırsam hepinize rujj" şeklinde reklam yapan bir blogla yukarıda ismi geçen blogların yarışması mümkün müdür?

Aynı şekilde takipçisi az olan, ışık, kompozisyon, renk, doku gözeterek on numara fotoğraflar çekip yayınlayan bir Instagram hesabı sahibiyle, takipçisi bol, ayak ve büzülmüş dudak çeken bir Instagram hesabı sahibinin beğeni oranı fazlalığından bir tek ben mi şikayetçiyim acaba?

Genelleme yapmadan, kendimden pay biçim yazıyorum. Açıkçası bir çok beğeni alan, yorum alan yazılardan daha iyi yazıldığına inandığım bloglar görüyorum ve üzülüyorum. "İnsanlar bu saçmalıkları beğenirken bu yazıyı nasıl beğenmezler?" diyorum. Malesef ki içerik kalitesinden çok çevre genişliği para ediyor sanal alemde. İlk girişte değindiğim konuya dönecek olursak; sanal alemde çok çevresi olmadığından dolayı bir ödüle layık görülmemiş o kadar çok fotoğraf, resim, vidyo, yazı, şiir var ki, onlar her zaman yenilmeye mahkum olacaklar, sanalda çevre genişletmemişlerse ve her zaman hakları yenilecek çevresi geniş insanlarca. Bu riyakarlığa ben de ortak olmaya devam edeceğim.

Takipçisi, beğenisi, sanal çevresi az arkadaşlar; siz eserlerinizi sunmaya devam ediniz. Mutlaka birileri tarafından takip ediliyor, takdir ediliyorsunuz. Hevesiniz kırılmasın, yapıtlarınız çok değerli. Sizin içeriklerinizin kalitesini beğeniler ya da yorumlar göstermez.



6 Comments

sihirlirloklava dedi ki...

Ne kadar içten yazmışsın.Evet çok iyi olanları istisna tutarak çevrenin, eşin, dostun bu tür yarışmalarda ya da beğenilerde etkili olduğunu düşünüyorum.Ayrıca şu ruj olayına ben de hastayım.10 TL'lik ruj veriyorum, takip et,, paylaş, bir de takla at muhabbetini hiç sevmiyorum.Blog yazma işi çoğu insan için şova dönüştü, doğru.Ama değerli olan sevdiği için bloğa gelip okuyan, yorum yazan takipçiler.Bir tane olsun, içten olsun :)

Mustafa Turhan dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
yufkayureklikelgobekli dedi ki...

İkiniz de çok haklısınız.

@Sihirli Oklava: Tabii ki bir tane olsun içten olsun ancak nasıl ki ilkokulda eve takdir belgesiyle geldiğinizde başınızın okşanmasını, evdekilerin de takdir etmesini beklersiniz, aynı şekilde içinize sinen bir içerik oluşturduğunuzda başınızın okşanmasını beklemiyor musunuz içten içe? İnsanoğluyuz hepimiz, ego okşanması hepimizin hoşuna gider.

@odunluzıkkım: Mübalasız, eğer üstüne düşsen bir yeraltı edebiyatı tadında öyküler, hikayeler hatta bir roman bile yazabileceğine inanıyorum. Mutsuzluğu bu denli güzel işleyen ender insanlardansın. Benim bu gördüğümü daha çok insan görsün istiyorum.

Adsız dedi ki...

O kadar acayip bi dünyada yaşıyoruz ki, akımlardan öte kavramlar hayatlarımıza yön veriyor. Şahsen yazılarını beğenerek takip ediyorum ve gerektiği değeri görmesini tabii ki diliyorum ama çok maşhur olursan da "öhm öhm ben bu herifi ünlü olmadan takip ediyordum" gibi hipstervari bir cümle sarfetmekten de korkuyorum açıkçası;) Dediğim gibi kavramlar ve neden oldukları akımlar; ve tabii ki bizim ülkemizde tüm bunların yanlış anlaşılması bizi her zaman "düz" yaptı ve yapacak. sen yazdığına like veriyorsan kendine hiç bir şey dert etme çünkü tanıyıp saydığımız tüm yazarlar, çizerler, düşünürler de "kendi zamanları" geldiğinde değerleniler. Mozart'ın kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü düşünürsek bence yazdıklarım şimdiden çok değerli. Sevgiler. U.U.

Atakan dedi ki...

kalabalık ağbi çok kalabalık.. aşırı kalabalık.. afedersin at gibi kalabalık.. üstelik bu kalabalık yetmezmiş gibi robot hesaplar paralı yalakalar filan oğhoooo..
bol reklam yapanın amacı blog yazmak değil zaten, popüler olmak.. kaldı ki o 2000 takipçinin kaçı gerçek,kaç tanesi sevdiği için kaç tanesi laf sokmak için takip ediyor.. kaç tanesi sadece ruj kazanma ihtimali için takibe başlamış.. bunların istatistiğini bi çıkarsan ertesi gün intihar ederler :)
ben de rahatsızım bazı şeylerden ama lanet dünyayı yönetenlerin derdi başka..

yufkayureklikelgobekli dedi ki...

@U.U Sen de kayıtlarını tamamlayıp patladığında o hipstervari cümleyi ben kuracağım sanırım. Beğenerek takip etmene sevindim ve yüreklendirici yorumun için de teşekkürler ^_^

@Atakan: Kadim dostum, benim şu 308 takipçimden de gerçekten takip etmeyenleri çeksen alsan kuşa döner o liste. Küçük Prens'teki gibi biz büyük adamlar(!) olarak her şeyi rakamlarla açıklamayı/değerlendirmeyi sevdiğimizden bu mutsuzluğumuz sanırım. Kadı ki bu kalabalık yalnızlıklar metropollerde olurdu önceden, internet ile birlikte overlok makinasıymışçasına ayağımıza geldi.

Blogger tarafından desteklenmektedir.