OHAAA!!- Arkadaşlar yan odadan kullanıyorlar interneti, geçen gittiğimde torrent açıktı ve 1.8mb/s ile indirdiğine şahit oldum.- Burada Pazar günü heryer kapalı, anca fırınlar açık. Alışveriş yapmadıysan tüm Pazar aç kalırsın. Allah seni inandırsın neredeyse cafeler bile kapalı.- Haftaiçi hayat 7 bilemedin 8’den sonra bitiyor. Dışarıda in cin top oynar. Sadece barların olduğu taraflar biraz işlek oluyor, ya da Stephansplatz tarafı.-...
dahası...


Milliyetçilik ne gereksiz şeydir ya. Dindarlıkta aynı şekilde. Ali milliyetçi mesela, hatta ülkücü. Dün anlatıyordu işte, “kardeş işte bazen Sıhhıye ocaklarından toplanıp DTCF’ye giderdik, 40-50 kişi. İşte bi keresinde gittik, bunların olduğu bi yer var. 40 kişi bahçeden, 40 kişi içeriden onların o tarafa gittik, üzerlerine falan yürüdük, hiç biri bişey diyemedi. Öyle anca bağıra çağıra gittiler”. Ne geçti elinize diye sorunca...
dahası...


Güne baya erken başladım. 07:15. Giyinip buluşacağımız metro istasyonuna gittim, bir süre bekledikten sonra öğrenciler tek tek gelmeye başladı. Zaten toplasan iki elin parmaklarını geçmiyorduk. Sonra Mehmet geldi (eğer buraya okumaya AED ile gelirseniz – ki gelmeyin – sizle Mehmet ilgilenecek bir de Osman Abi), hepimizi topladı VWU’ya götürdü, Almanca öğreneceğimiz kurs. Herkese sıraya sıra numarası veriyorlardı ben de arkadakilere...
dahası...


Gece tuvalete kalkınca Ali efendinin tafrasını çekmek zorunda kaldım. “Hocam ışığı kapıyı kapatınca aç, ışık olunca uykum kaçıyor!”. Paşa çocuğu. Sabahta sigara yakınca, bi tafra daha ama adam direkt unutuyor. Ters adam ya, neyse. Yine sabahın köründe kalkıp buluşacağımız metro istasyonuna gittim. Celil benden 5 dk sonra geldi,- Naber hacı?- İyidir ya, gelmedi Mehmet.- Boşver hacı, biz gidek.- Bekleyelim lan.- Gerek yok...
dahası...


Bomboş geçecek diye başladığım günlerden birisiydi yine. Öğleye doğru kalktım, bir sigara yaktım. Uyanır uyanmaz sigara içmek adetim oldu iyice. Sonra banyo falan derken saati 3 yaptım. Gittim bizim dönerciden döner aldım yine, öncesinde 3 tane yarımlık kola Penny’den. Geldim yurda afiyetle götürdüm. Adrından Celil aradı “hacı arkadaşlar çağırdı dışarı çıkıcam, geliyor musun?” Gelmem mi? Apar topar tütün sardım, 20 fişek hazır...
dahası...


Sabah uyanmak zulüm geldi resmen. 8’e kurdum saati ama uyanamadım, tekrar 9a kurdum alarmı. Zor zahmet kalkıp çantamı hazırladım, elma aldım elime çıktım dışarı. Bindim metroya Celil’le buluşacağımız istasyona gittim. 10 dk önce gitmişim, bi sigara yaktım, yoyo oynadım ardından biraz beklemeye başladım. Saat 10:10’a kadar bekledikten sonra Celil’i aradım.- Gelmiyor musun Celil?- Ya dün demiştim ya bi arkadaşla görüşeceğim diye,...
dahası...


Pek memnun olan yok burada hayatından. Herkes bir şekilde kaçmanın peşinde Türkiye’ye. Herkes dediğim oda arkadaşım Ali ve yan odadaki Sera. Yoo muhabbet etmedik, tanışmadık bile kızla ama tüm telefon konuşmaları aynen bizim odada. Kavga etmenin yanı sıra bi çok zaman da serzenişte bulunuyor telefonda. Hiç bişey yapmadan haftasonunu geçirdim. Hakkaten bişey yapmadım, sigaram bittikçe tütün sardım, meyve yedim, arada peynir,...
dahası...


Ölüyorum yorgunluktan. Amma yürüdüm bugün ya. Sırtımda da çanta, koptu belim. Sabah 8’de kalkıp giyindikten sonra, Nutella – Ekmek ardından sigara. Sonra buçuğa doğru çıktım yurttan. U-Bahndan haftalık biletimi aldım (aslında sık kontrol olmuyor ama riske atmaya gerek yok), AED’nin büroya gittim. BOKU’ya kayıt yaptıran sadece ben ve Celil’di. Osman Abi önce netten önkayıtları halletti ardından atladık arabaya BOKU’ya gittik....
dahası...


Güne Nutella ile başladım. Ardından bir fincan kahve için Ali’nin ketıla su koyduğum sırada “benim ketılı mı kullanıyorsun hocam?” diye bir soruyla karşılaştım. Kaç tane ketıl var, seninkini kullanıyorum tabi diyemedim, “evet, müsadenle tabi” demek zorunda kaldım. Hoşnut olmadığı belliydi. “İşte AED’ye gidince söyle ihtiyaçlarını alabileceğin yerlere götürsünler, ne bileyim vardır illaki ihtiyaç listen yeni geldin sonuçta. Bi...
dahası...


İlk yemeğimi yapmış olmamın haklı gururuyla aldım ays-timi yaktım sigaramı oturdum güncemin başına. Ne mi yaptım? Sence? Tabiiki makarna. Ama o bildiğin makarnalara benzemez. Salçalı, domatesli, baharatlı falan. 10 numara oldu. Hastalığı üstümden atmaya başladım. Sonra dedim hergün hergün peynir ekmek olmaz. Çıktım Penny’ye baya bi dolandım ne alayım diye. 2’lik ays-ti şeftali, 1.5’luk elma suyu, elma, mandalina, salça,...
dahası...


Nasıl bi gündü ya dün. Sinan’la buluşmadan 1 saat falan evvel gittim 1. Viyana’ya. Stephansplatz. Süpermiş. Diyecek başka bişey bulamadım. Binaların hemen hepsi tarihi, çok büyük bir meydan. Zaten metrodan bi çıkıyorsun seni direkt devasa bi katedral gibi bişey karşılıyor. Stephan Dom sanırım orası. Neyse makina alınca çekerim fotolarını. Meydanda büssürü Mısır’lı. Bağırıp çağırıyorlar, bişeyi kutladıkları kesin. Neyse ben de...
dahası...


Günlerim birbirine girdi. Ne zaman Sinan’la buluştuk, ne zaman ne yaptım artık hepsi karıştı. Mesela bugün çarşambaymış, ne ara oldu? Neyse Sanırım Sinan’la Pazar buluşmuştuk. Pazartesi çıktım şirkete gittim, bizimkilere para göndersinler diye, bi de bi makbuz almam gerekiyordu. İnmem gereken durağı biliyordum, dahası hakkında pek bir fikrim yoktu. İndim durakta, adamı arıcaktım vazgeçtim. Baktım haritaya, Othmargasse diye bir...
dahası...


Sonunda Viyana’cığımıza vardık. Tepeden güzel görünüyor gayet, her yer bembeyaz. Tuna Nehri amma büyükmüş. Sorunsuz indik. Uçağı düzgün indiren pilotu alkışlamak Kıbrıs’a özel bişey değilmiş, Dortmund’a inerken de, Viyana’ya inerken de alkışladılar adamı. İşini yaptığı için alkışlanan tek insan o değil ne de olsa diyerek üzerinde pek durmadım. Aktarma esnasında önce biletli yolcuları, ardından aktarma kartı olan yolcuları...
dahası...


Osman abi araba getirdi atladık önce bankaya gittik. Benim şu vize almak için bloke ettiğim parayı aldık. Sonra yurda doğru çıktık yola. Yol boyu “abi şu ne? Abi bu ne?” gibilerinden sorularla bikaç merakımı giderdim. Mesela şehrin ortasından kanal geçiyor, Tuna taşmasın diye şehirden geçen kısmın bi kısmını bölmüşler kanalla. Güzel fikir. Hem şehre görsellik katmış hem de taşkınları önlemiş. Yol boyu tepende her yer kablo....
dahası...


Şanslıyım, bagaj 23.5 kilo tuttu, ekstra almadılar. Verdim bavulu tekrar sigara içmeye gittim. Sadece sırt çantam ve bendirim yanımda olunca dışarı çıkıp girmek daha rahat oldu. Çıktım yukarı, pasaport kontrolü. Ordaki polis amca(!) “Yurt dışı çıkış harcı ödemen gerek” deyince tekrar aşağıya inip Garanti’ye 15 TL para ödedik yurt dışına çıkmak için. Saçma lan. Her çıkışta ödemem gerekiyormuş. Devlete bak, yurt dışına her çıkışta...
dahası...


Check-in’e son 50 dk. Ankara – Antalya arasını 7 saatte katedince buradaki bekleyiş daha bi çekilmez oluyor. 19:30’da havaalanındaydım. Girmeden son bir sigara daha. Beklemekten grçekten sıkıldım ama sıkıldığımı farkedecek pek vaktim olmadı. Sağolsun Dilek, Çağla, Gizem, Esra, babam, annem, birader, Sümer, Kençal, Zuhal hepsi sırayla aradı. Hatta Gizem, Çağla, Dilek ve ailedekiler 3-5 kez. Kızılcığım... Gelmedi. Geleceğim...
dahası...


Blogger tarafından desteklenmektedir.