Ölüyorum yorgunluktan. Amma yürüdüm bugün ya. Sırtımda da çanta, koptu belim.
Sabah 8’de kalkıp giyindikten sonra, Nutella – Ekmek ardından sigara. Sonra buçuğa doğru çıktım yurttan. U-Bahndan haftalık biletimi aldım (aslında sık kontrol olmuyor ama riske atmaya gerek yok), AED’nin büroya gittim. BOKU’ya kayıt yaptıran sadece ben ve Celil’di. Osman Abi önce netten önkayıtları halletti ardından atladık arabaya BOKU’ya gittik. Üniversite fena değil, tek bina ama büyük baya, bizim üniversitenin mahallesi de zengin semtiymiş sonradan öğrendim heryer müstakil ev falan. Bi de okulun hemen kenarında Türk bilmem ne diye park var. Türkler için yapmışlar. Baya büyük bir park. Neyse. Girdik içeriye, yahu Celil ne neşeli adam. Herşeye atlıyor falan sürekli gülüyor. Ali’den sonra ilaç gibi geldi adam. Asıl adı Abdulcelil ama kısaca Celil diyoruz.
Okul kaydını falan hallettik bize okul kimliği olarak geri dönüştürülmüş kağıda fotoğrafımızı yapıştırıp bir de mühür vurup verdiler. Öğrenci kartın oymuş. Çok gücümüze gitti Celil’le. Tüm üniversite öğrencilerinin kartı öyleymiş. Ayıp lan. Ardından orda işlemler bitince yatırmamız gereken şeyleri tutuşturdu kadın elimize, biz de gittik onları yatırdık ardından işlerimiz bitti. Perşembeye kadar tabi, Perşembe gidicez tam kayıdı halledicez, kurs kaydını, ikametgah, şengen, banka falan filan. İş bitmez.
Celil’e “ne yapalım?” dedim, “gel Ekonomi Üniversitesine gidelim, hem internete gireriz” dedi. Gittik Ekonomi Üniversitesine, önce kütüphanesini falan dolaştık, otomattan kahve falan sonra internete bağlanmaya çalıştık, beceremeyince etraftan yardım almaya karar verdik. Bi kıza sorduk bilmiyomuş, Celil hemen telefonda Türkçe konuşan bi kıza “pardon!” diye atladı. Kız telefonu kapadı uğraştık falan ama Ekonomide okumadığımızdan öğrenci şifresi, bilmem nesi gerekliymiş o da olmayınca giremedik. Okulun kendi bilgisayarlarını denedik ordan da googlea bile giremeyince vazgeçtik. Dedik kendi okulumuza gidelim orayı bi gezelim neymiş ne değilmiş diye.
Önce atladık bi tramvaya, Celil “kesin bu” dedi ama yanlışa binmişiz, apar topar indik karşıdan gelene bindik. Son durağa kadar gittik, hiç andıran biyere raslamadık. Öyle olunca aşağıya doğru yürümeye başladık. Yoldan geçen herkese “wo ist Boku?” diye soruyor Celil. Çok güldüm ya. En son karşıdan yaşlı bir amca geliyordu;
- Bitte, wo ist Boku? Üniverşiteyt?
- Boku? Dedikten sonra adam bi süre arızalandı, kaldı karşımızda.
Onunla da anlaşamayınca Celil “Amca alzaymır heralde, resmen kitlendi kaldı” dedi, koptuk. Sonra fatura falan kesen bi adama sorduk, Celil’de Almanca çok temel düzeyde, adam bıdı bıdı anlattı Celil’de “he çok anladım zaten, danke” deyip adamı yolladık. Sonra çıkardık haritaları mecburen, kendi kendimize önce metroyu bulduk, ordan kalkan 35A’nın üniversiteye kadar gittiğini söylemişti Osman Abi. Metronun orda bi Türk kebapçısında et döner yedik, önce sorduk tabi ne eti diye adam sığır eti dedi, iyi dedik yedik. Ama içeride Celil durmuyorki
- Abi neden 3€ ya öğrenci indirimi falan yapmıyor musun?
- Yok abicim, nasıl yapayım.
- Patron nerde? Onu göster bana.
- Patron uğramaz pek.
Demesine kalmadı 2 tane patron varmış ikisi de sırayla geldi emirler yağdırdı.
- Lan patron falan hiç uğramazdı, açtın ağzını adamlar geldi.
Gülüşmeler
Çalışan kıza;
- Ne kadar alıyosun burda?
- 600
- Niye o kadar az?
- Bilmem o kadar işte
O sırada patron geldi, eğilip kulağıma “ben bu adamı vururum”
Adamlarla tekrar şakalaşıp çıktık dükkandan. Gittik 35A otobüsüne bindik. Gittik gittik, hiç tanıdık yerlerden geçmiyor. Son durağa kadar gittik, şöföre sorduk okul falan olayını, o da ingilizce güzel bi şekilde anlattı. Geldiğimiz otobüs 7 dakka sonra tekrar geri dönecekmiş, çıktık dışarı sigara yaktık.
- O zaman taa metroya dönüp 37A’ya binicez.
- Öyle yapıcaz
- Otobüs kalkacağı zaman korna falan çalar mı ki?
- Kaptan haber verir ya, dert etme.
- Ne kaptanı oğlum.
Gülüşmeler
Atladık tekrar otobüse, geriye doğru sarıyoruz. Yolda tanıdık bir kavşağa geldik.
- Celil oğlum bu kavşağı hatırladın mı? Hani Osman Abi’yle dönerken Türklerin yabancılara ilk küfür öğrettiklerinden falan bahsediyoduk.
- Haa evet lan.
- Excuse me, do you know how to go to Boku? Boden Kultur University?
- Yes, get off here than get on 10A. 3rd or 4th destination.
- Thank you very much.
Atladık otobüsten, 10A’nın gelmesine 10 dk var (tüm otobüs, metro ve tramvayların geliş saatleri yazıyor duraklarda ve saniye şaşmadan o dakkada geliyorlar). Sigara yaktık, bitince geldi bizim otobüs. Boku’yu bulduk sonunda. Mideyi de bozduk, yediğimiz kesin domuz etiydi ya da yağı falan domuzdu. Celil; “valla günahı adamın boynuna”.
Girdik içeriye, dolaştık katları. Bilgisayarda bişeyleri kurcalayan bi çocuk gördük, Celil;
- Abi sorsana?
- Ne sorcam lan?
- Ne bileyim okulu falan sor, neymiş ne değilmiş.
Neyse zorla adamla diaolağa soktu. Adam da yeniymiş, Hırvatistan’dan gelmiş falan pek bişey bilmiyordu ama sıcakkanlı adam. Sonra kendi başımıza başladık dolaşmaya. Her katı gezdik, Celil her açık kapıdan içeri giriyor.
- Anaa burası hocaların odasıymış.
- Olm yürü, her kapıya dalma.
- Nolcak ya en kötü “bitte, sorry, entşuldigug” deriz.
Her katı tavaf ettikten sonra giriş katta görevli gibi bi adam bilgisayar başındaydı.
- Hah bak buna sor bu bilir.
Neyse bu adamla da konuştuk ettik falan sonra bikaç broşür aldık. Allahtan ingilizce yeterli oluyor. Sonra alt kata indik, avlusu var ama avluya çıkmadan önce bi sürü otomat ve 2 tane bilgisayar vardı. “Dur bakalım googlea giriyor mu?” dedi Celil, daldık. Hakkaten giriyormuş, feysbuka falan girdik, azcık oyalandık, otomattan kola aldık biraz takıldık. Bu bi gece dışarı çıkınca Avusturyalı bi kızla tanışmış, feysbukunu almış ingilizce ona yardım ettim muhabbet ettik. Sonra arkamızda Türkçe hararetli bir tartışmanın içinde bi kız vardı. Sigara içtik, Celil benden önce girdi içeriye üşüdüğünden, geldim kızla gülüşüyorlar. Lan ne ara kurdun o kadar muhabbeti. Biz de tanıştık falan sonra kız biraz anlattı bişeyler. Yüksek yapıyormuş burda falan filan. Sonra Boku’nun kütüphanesini sorduk, kız da o tarafa gidiyormuş takıldık peşine. Kız önce kütüphaneyi gösterdi sonra çalışma yapacağı labaratuara gidiyordu, Celil takıldı hemen peşine, biz de gezdik tüm labaratuarları. Sonra indik kütüphaneye baktık nasılmış diye. Çıkarken de “sorsana bi kitap falan ödünç alabiliyomuymuşuz?” dedi gittim kütüphane görevlisiyle konuşmaya başladık. Biraz bilgi aldıktan sonra gittik otomattan kahve aldık, 40 sentti bizde 70 sent çıktı, geri kalanları çok bozuk (1-2 sent) olduğundan onları atamadık otomata. Bi eleman vardı, dedim biz sana bozuk verelim, sen bana 10 sent ver, kahve alcaz çıkışmadı falan dedim. O da verdi 10 senti ben bozukları verirken “no problem men” dedi, olur mu ya falan dedim “really no problem” dedi gülümsedi, iyi dedim, “thanks”. Bizden önce kahve alan kızlar para üstünü almadı,
- Excuse me! These are your coins.
- Oh thanks.
- Oğlum, yanaş kızlara.
- Ne dicem Celil?
- Olm muhabbet et, üniversiteyi falan sor ne bileyim, zaten sen ingilizce konuşurken bakıyolardı , kesin muhabbet kurarlar.
- Ya olm atlama her kıza ya.
- Ya napıyon hacı, gidiyor kızlar.
- İlk günden tüketme olm kızları, daha önümüzde çok vakit var.
- Of abi ya, kaçırdık kızları.
Metroya döndük, tekrar 35A’ya bindik. Deobling diye bir yurt var, Sinan’la takılmaya gittiğimiz yurt. Başvuru yapalım diye bi gidelim dedik. Girdik içeri, bi kıza sorduk başvuru şeylerini falan, kız çat pat ingilizcesiyle anlatmaya çalıştı falan, bayadır da ingilizce konuşmuyodum kusura kalmayın pek yardımcı olamadım falan dedi, gitmem lazım deyip gitti. Bi adama rasladık, Türkçe konuşuyodu arkadaşıyla. Celil;
- Pardon hocam, bu yurtta Ali diye birini tanıyor musun?
- Olm nerden tanıcak, kaç tane Ali vardır.
- Aynen öyle.
- Nerelisin hocam?
- Adıyaman, siz?
- Ben Adana.
- Ben Kütahya.
- İsimler?
- Celil.
- Bilal.
- Ben de bilmem ne, memnun oldum.
Dedi ve gitti adam. Biz de tekrar metronun yolunu tuttuk, geldim yurduma, yarın ders çalışmaya gidicez Boku’nun kütüphanesine, hem de başvuru yapıcaz yurda. Ben de birazdan Sera’nın odaya gideyim de internet sorayım. “Ya yarı parasını ödesem bu aylık interneti beraber kullanabilir miyiz?” diyeyim. Bugün o kadar fazla insanla muhatap oldum ki, bu basit geldi bi an.
Saol lan Celil, yaşama sevinci kattın bugün bana.


Blogger tarafından desteklenmektedir.